//--> osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri


Osmanli Bizim Çektiğimiz Videolar

osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri

ankaravi ismail rusuhi

ANKARAVÎ İSMÂİL RUSÛHÎ
Anadolu’da yetişen büyük velîlerden. İsmi, İsmâil bin Ahmed, lakabı Rusûhî’dir. Ankara’da doğduğu için Ankaravî diye meşhur oldu. Doğum târihi kesin olarak belli olmamakta beraber, on altıncı asrın ikinci yarısında doğduğu bilinmektedir. Ankaravî İsmâil Efendi, ilk tahsilini doğum yeri olan Ankara’da yaptı. Aklî ve naklî ilimleri, zamanının âlimlerinden tahsîl etti. Arabça ve Farsça’yı öğrendi. Zahirî ilimlerde yükseldikten sonra tasavvufa yöneldi. Bayrâmiyye yoluna girip feyz aldı. Halvetiyye yolundan da icazet alıp, talebe yetiştirme vazifesine devam ettiği sırada gözlerinden rahatsızlandı ve okuyup yazamaz oldu. Gözleri açıldığı takdirde, dâima Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve velîlerin sözleriyle meşgul olacağını nezr etti. Bir velînin teveccühüyle rahatsızlığı geçince, şükür ifâdesi olarak, Fütühât-ı Ayniyye adlı Fâtiha-i şerife Tefsîri’ni yazdı. Konya’ya giden Ankaravî İsmâil Efendi, burada Mevlevi yolu büyüklerinden Bostan Çelebi’nin sohbetlerinde bulundu. Mevleviyye yolunda da ilerleyip yüksek derecelere kavuştu. 1610 senesinde İstanbul’a gelerek, Galata mevlevîhânesinde irşâd vazifesine başladı. Vefâtına kadar bu vazifede kalıp, insanlara iyiliği emr edip, kötülüklerden sakındırmaya çalıştı. Bu arada zahirî ilimlerde de gayret gösterip yüksek derecelere ulaştı.


İsmâil Ankaravî, zahirî ve bâtınî ilimler ile tasavvuf yolunda yüksek derece sahibi olup, ilmiyle âmil, fazîletli bir zât idi. Çok ibâdet eder, dünyâya önem vermez, Allahü teâlânın emirlerine uyar ve yasaklarından titizlikle kaçınırdı. Zamanındaki devlet adamları kendisini sever, ilmini takdir eder, hürmette kusur etmezlerdi. İlim ehli ile ilmî sohbetlerde bulunur, sohbeti yalnızlığa tercih ederdi. İnsanlar arasına karışıp Allahü teâlânın dînini anlatmayı, bir köşeye çekilip ibâdet ve taâatle meşgul olmaktan üstün tutardı.

Aynı zamanda şâir olan İsmâil Ankaravî, şiirlerinde Rusûhî mahlasını kullanmıştır. 1630 senesinde İstanbul’da vefât eden İsmâil Ankaravî’nin kabri, Galata mevlevîhânesi bahçesindedir.

Bir çok eser yazan Ankaravî’nin, başlıca eserleri şunlardır:

1- Şerh-i Mesnevî: Mevcûd Mesnevî şerhlerinin en meşhurlarından olup, altı cild hâlinde yazılmış ve basılmıştır. Mecmû’at-ül-Letâif ve ma’mûrât-ül-meârif adıyla da bilinen bu eser sebebiyle Şârih-i Mesnevî, yâni Mesnevî Şârihi diye meşhûr olmuştur. Eserinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin söz ve hâllerini açıklarken, tasavvufun temel ve umûmî kaidelerini de anlatmıştır. Daha sonra Mesnevî üzerinde eser yazanlar, bu şerhden çok istifâde etmişlerdir. Bu eseri, Cengi Yûsuf Dede kısaltarak Menhec-ül-Kavî adıyla Arabça’ya, İsmet Tasar-zâde Şerh-i kebîr-i Ankaravî ber Mesnevî-i ma’nevî-i Mevlevî adıyla Farsça’ya tercüme etmiştir.

2- Minhâc-ül-fukarâ: Tasavvuf konularından ve evliyânın hâllerinden bahseden bu eser Türkçe’dir. Muhyiddîn-i Arabî’nin Fütûhât-ı Mekkiyye ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sinden bir çok nakillerin yapıldığı bu eserin sonuna semâ ile ilgili Hüccet-üs-semâ’ adlı bir risâle de eklenmiştir.

3- Zübdet-ül-füsûs: Muhyiddîn-i Arabî’nin Füsûs-ül-hikem adlı eserinin yine kendisi tarafından yazılmış Nahd-ün-nüsûs adlı hülâsasının Türkçe tercümesidir.

4- Îzâh-ül-hikem: Şihâbüddîn Sühreverdî’nin Heyâkil-ün-Nûr adlı eserinin Türkçe tercümesi ve şerhidir.

5- Miftâh-ül-belâga ve Misbâh-ül-fesâha: Hâce-i Cihân’ın Menâzir-ül-inşâ’sı ile Hâtib-i Dımaşkî’nin Telhis adlı eserlerini kaynak alarak hazırlamıştır. Edebiyat ve Osmanlıca belagat kaidelerine dâir dilimizde yazılan eserlerin öncüsü olduğundan, edebiyatla uğraşanlar için faydalıdır.

6- Fütûhât-ı ayniyye fitefsîr-i sûret-il-Fâtiha: Fatiha sûresinin tefsîriyle ilgili bir eserdir. 7- Misbâh-ül-esrâr: Nûr sûresinin tefsîriyle ilgili eseridir. 8- Nisâb-ı Mevlevî, 9- Şerhu kasîde-i Taiyye el-müsemmâ bil-mekâsıd-il-Âliyye. 10- Şerhu Hadîs-i erbaîn, 11- Şerhu Füsûs-il-hikem, 12- Cenâh-ul-ervâh, 13- Şerhu Kasîdet-il-münferice el-müsemmâ bi hükm-il-münderice: Ebü’l-fazl Yûsuf bin Muhammed’in El-Münferice kasîdesi diye bilinen manzumesinin tercüme ve şerhidir. 14- Hall-i müşkilât-ı Mesnevî, 15- Simât-ül-mûkınîn, 16- Er-Risâlet-ül-tenzîhiyye fî şân-il-Mevleviyye, 17- Câmi-ul-Âyât: Mesnevî’deki âyet-i kerîme, hadîs-i şeriflerin tefsîri ve Arabça beytlerin açıklamasıdır. 18- Fâtih-ul-ebyât, 19- Mecmû’at-ül-letâif, 20- Şerhu kasîdet-ül-mîmiyye vel-Hamriyye, 21- Risâle-i uyûn-i isnâ aşere: On iki tasavvufî manzumeden ibaret bir eserdir. Ayrıca tezkire ve çeşitli mecmualarda şiirleri vardır.

DÎN NASÎHATTIR!
İsmâil Ankaravî, Minhâc-ül-fukarâ adlı eserinde iyiliği emr edip, kötülükten sakındırma konusunda şöyle demektedir: “Hazret-i Ali buyurdu ki: “Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır. Günahkâr insanlara günâh ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildir.” Kötü bir iş yapanı o işten sakındırmak, ibâdetlerin en fazîletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun yol göstermesi ile hakikate erse, yol gösteren kişi de hidâyete kavuşan kimsenin sevâbı ve fazileti kadar sevâb kazanır. Zîrâ Peygamber efendimiz; “Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevâb verilir. Bununla beraber, onların sevabından da hiç bir şey eksilmez. Sapıklığa çağıran kimseye de ona uyanların günâhı gibi günah verilir. Bununla beraber ona uyanların günahlarından hiç bir şey eksilmez” buyurdu. Dînin direği nasihattir. Bu sebeple Allahü teâlâ’nın kullarına nasihat etmeli ve yumuşak davranmalıdır. Eğer söz tutmazlarsa onlara yumuşaklıkla hakikati anlatmaya devam etmelidir. Zîrâ Peygamber efendimiz; “Ümmetimden bir taife, hak üzerine mücâdele etmekte, kıyâmete kadar gâlib olarak devam edecektir” buyurmuştur. Bâzı âlimler bu taifeden maksâd iyiliği emr eden, kötülükten sakındıran âlimlerdir” demişlerdir. Çünkü onların mücâdeleleri manevî olur. Onlar Allahü teâlânın kullarını kurtuluşa sevk ederler. Allahü teâlânın âyetlerini ve Resûlullah efendimizin hadîs-i şeriflerini yanlış te’vil edip, kendi sapık görüşlerine göre açıklayanlara mâni olurlar. Söz tutmazlarsa mücâdele ve münazaraya kalkışırlar.”

  • Burdasin: Ana Sayfa
    Bugün: 825
    Tıklama: 1141
    Çevrimiçi:
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol