//--> osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri


Osmanli Bizim Çektiğimiz Videolar

osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri

1497 ilk rus elcisinin istanbul a gelisi




1497 Öncesi dönem Türk-Rus ilişkiler tarihi için bir giriş dönemi kabul edilir. Türkler ve Ruslar’ın tarihte ilk defa nerede karşılaştıkları kesin olarak belli değildir. Ancak yaygın görüşe göre, Türk ve Slav kabileleri, miladi takip eden yüzyıllarda Slavlar’ın Dinyeper Irmağının güneyine Türkler’in ise göçlerle beraber Karadeniz’in kuzeyine ulaşmasıyla ilk temaslarını sağlamışlardır. Özellikle Kavimler Göçü Doğu Avrupa’ya ilk ulaşan Türk toplulukları ve Slav Topluluklarının ciddi olarak karşılaşmasına neden olmuştur. Bu dönemi 15.yüzyıla kadar uzatmak mümkündür. Çünkü, Osmanlı doğudan yükselen tehlikeyi görmek için oldukça geç kalmıştır.

1497’den 1917’ye

Osmanlı-Rus ilişkileri de Türk-Rus etkileşiminin en önemli safhalarından birinin oluşturur. İlk Osmanlı-Rus münasebetleri Rus tüccarların Kırım, Azak gibi şehirlerde ticari faaliyetleri ile başlar. Siyasi anlamda ilk münasebetler ise Kırım hanları aracılığı ile kurulur. Bunun nedeni Osmanlıların hala Moskova’yı önemli bir devlet olarak görmemesi şeklinde açıklanabilir. 15.yüzyıl sonlarındaki Osmanlı kaynaklarında Moskova Knezliği adının geçmemesi bile İstanbul’da Ruslara olan ilgisizliği gösterir (Kurat, 1999;119).

İlk Osmanlı-Rus ilişkilerinin tarihi 1492 yılındaki ticari faaliyetlerden kaynaklanan sorunlar nedeniyle kurulduğu bilinse de diplomatik ilişkiler 1497 yılında İstanbul’a Rus elçisinin gelmesiyle başlar. Zamanla sıklaşıp, olumsuzlaşan münasebetler 1917 yılına kadar devam etmiş, her iki devlette de yönetim değişikliği oluncaya kadar, hatta olduktan sonra bile birbirlerine tereddütle bakmaya başlamışlardır.
 
Kazan’ın 1552 yılında Korkunç İvan tarafından alınmasından sonra, Ruslar hemen hemen bütün gelişmelerini Türk ve Müslüman halklar aleyhinde gerçekleştirmiştir. (Karasar, 2006;19). Rus toplumunda önemli makamlara gelen bazı isimler, çeşitli Türk boylarına mensup ailelerden gelmekteydiler. Bu Rus tarihinde her dönem görülmüştür.

Hatta bazı tarihçilere göre, Korkunç İvan da Slavlaşan Altın Orda boylarından bir aileye mensuptur. Rus sosyal hayatında bu örnekleri oldukça sık görmek mümkündür.   
17.yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen olaylar, Ruslar’ın artık güçlü bir devlet olduğunu kabullenmek için önemlidir. IV. Mehmet’e Çar Aleksey’den gelen tehdit dolu mektup, ilk Osmanlı-Rus sıcak teması olan Çihrin seferi ve Rusya’nın kutsal ittifaka girmesi, artık Osmanlıların ve Ruslar’ın birbirinin düşmanı olduğunu vurguluyordu. Ruslar’ın belli bir güce ulaşması, Çar Nikolay’ın İstanbul’daki elçisi Boutenieff’ın şu sözleriyle amacını belli ediyor: “Rusya’nın İstanbul’daki rolü zannedildiğinden çok daha basit, bu rol, Osmanlı’nın daima en büyük dostu ve daima en büyük düşmanı olmak” (Burçak, 1946;7-11).
Osmanlıların ve Rus devletinin tarihi gelişim süreci de bazı yönlerden birbirlerine benzemektedir. Osmanlılar Batı’daki Hıristiyan halklara karşı savaşırken, Ruslar da Doğu’daki Müslüman halklara karşı bir yayılım politikası izlemiştir. İki devlet de dini kimliği, olabildiğince fazla kullanmaya çalışmıştır. Osmanlılar özellikle halifeliğin kendilerine geçmesiyle, Müslüman dünyanın tek lideri konumunu korumak isterken, Rusya da III. Roma olma ülküsünü açıkça belli etmiştir. “Batı’nın ezilen Hıristiyanlarının Doğu’da bir koruyucusu olması düşüncesi” Rus dini siyasetinin temel taşlarından biridir.

Rusya’da Müslüman azınlık, Osmanlı’da gayrimüslim azınlık sayısının hatırı sayılır derecede fazla olması, iki halkın devlet politikalarını etkilemiştir. Ancak Osmanlı’nın daha hoşgörülü tavrına karşılık, Rusya çoğu zaman sert ve baskıcı olmuştur. Siyasi gönül alma hareketleri hariç, her türlü zorlukla karşılaşan Rusya Müslümanlarının konumuyla, Osmanlı gayrimüslimlerinin konumu birbirinden çok farklıdır.

Her iki tarafta da Batılılaşmak ile Batılılaşamamak fikirleri benzer şekillerde tartışılmıştır. Ruslar’la Türklerin en ortak yönlerinden biri de budur. Ne tam Asyalılık, ne de tam Avrupalılık. Dostoyevski’nin “Puşkin Üzerine Konuşmalar” da Batıcılara atfettiği şu sözleri çok anlamlıdır: “Halka geçmişini inkâr ettireceğiz, bizim zorumuzla bu halk geçmişine lanet okuyacak, Avrupa ile Avrupa hayatının inceliği ile kültürüyle Avrupa’nın gelenekleri, giyim kuşamı, içkileri, danslarıyla başını döndüreceğiz. Kısacası bu halk, ayağındaki çarıktan, içtiği kvastan, eski şarkılarından utanacak, yerin dibine geçecek.” (Dostoyevski,1987;26) Dostoyevski’nin bir asır evvel söylediği bu sözler, günümüz Türkiye’si için de hala geçerlidir.

1917 Sonrası Dönem
İkili ilişkilerde en sıkıntılı dönem olarak Sovyet Dönemi gösterilebilir. İlk başlarda Batı emperyalizmine karşı oldukça uyumlu birer “müttefik” olan Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyet Rusya, daha sonraları gerginleşen ilişkileri uzun bir süre düzeltememişlerdir. Yıkılma süreçleri koşut giden iki devlet, yeniden kurulma döneminde de bu koşutluğu bozmamışlardır.
Rus imparatorluğu gittikten sonra yine benzer çok nüfuslu yapıya sahip Sovyet devleti gelmiştir. Sovyetler Birliği, Rusya’nın yayılmacı politikalarını durdurma konusunda herhangi bir adım atmamış, çoğu kez Çarlık icraatlarına devam etmiştir. Olivier Roy’un sözleriyle bu devamlılığı ifade edecek olursak: “Çarlık dönemi ve Sovyet politikaları arasındaki süreklilik (Rusya’ya sıcak denizlere bir çıkış bulma görevi verdiği söylenen Büyük Petro’nun vasiyeti söylencesinin gösterdiği gibi) stratejik hedeflerde yoğunlaşmaktadır. Ruslar’ın egemenliği altındaki çok-etnili bir imparatorluğun varlığını sürdürebilmesine olanak sağlayan ideolojik ve kavramsal araçların geliştirilmesinde de bu süreklilik aynı şekilde önemlidir (Roy, 2000;89). 

Sovyetler Birliği ve Türkiye ilişkileri özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra önemli derecede yara almıştır. Bu olumsuzluklarda en önemli etkenlerden biri, Sovyet ideolojisinin temel yapısıdır. Sovyet ideolojisinin gelişme biçiminde kişilerin oynadıkları roller çok iyi bilinir. “Stalincilik” ile “Kruşçevcilik”  ya da “Kruşçevcilik” ile “Brejnevcilik” arasında yapılan bir karşılaştırma, bu durumu açıkça ortaya koyabilecek niteliktedir (Gönlübol,2000;218). 

Stalin’in Türkiye politikası ikili ilişkileri kopma noktasına getirmiş ve Soğuk savaşın sonuna kadar devletlerarası ilişkiler düzelmemiştir. Ancak, halklar arası etkileşimler yine devam etmiştir.

Çarlık rejiminde olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin içinde de Türkler –ki çoğu Müslüman’dır- önemli bir nüfusa sahiptiler. Şiirden resme, siyasetten müziğe kadar, Sovyetler’de her alanda Türk soylu halkların etkisini görmek mümkündür. Sovyet edebiyatının oluşumuna büyük katkı sağlayan Türk soylu yazarlar vardır. Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Sovyet edebiyatı denilince akla birçok Rus yazardan da önce gelen bir isimdir.

Yine müziğe yeni bir soluk vermesiyle kimi zaman, Glinka’nın Rus müziğine olan katkısını anımsatan Azerbaycanlı Üzeyir Hacıbeyli de Sovyetlerdeki en önemli müzik adamlarından biriydi. Onun birçok operası çeşitli zamanlarda Rus salonlarında gösterildi. Stalin’in de izleyip ayakta alkışladığı “Köroğlu” operası Sovyetlerdeki Türkler için önemli olaylardan biridir. Bunların yanında, Sovyetler’de hiç şüphesiz siyasi duruşunun da etkisiyle Nazım Hikmet en sevilen Türk şairiydi. Onun “Garip” adlı piyesi, Yermolova Tiyatrosu’nda 20 yıl boyunca sahnelendi ve 700 kez oynandı (Uturgauri, 2005;107). Yine bu dönemde Rus okuyucusu, Reşat Nuri, Yaşar Kemal gibi yazarlarla ve siyasi görüşlerinden dolayı Rusya tarafından hoş karşılanan bazı Türk şairlerle de tanışma fırsatı buldu.

Rus edebiyatı Türkiye’de en çok okunan en çok tanınan edebiyatlardan biridir. Bugün bütün dünyada olduğu gibi, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Gogol’u, Gorki’yi bilmeyen en azından duymayan Türk yoktur. Rus yazarları daima çok okunan yazarlardan olmuştur.
 
  • Burdasin: Ana Sayfa
    Bugün: 5
    Tıklama: 78
    Çevrimiçi:
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol