//--> osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri


Osmanli Bizim Çektiğimiz Videolar

osmanli-devleti1299 | Osmanli Devleti | osmanli padisahlari | osmanli vezirleri | Osmanli Ansiklopedi Bilgileri

hainlerle savas




Hainlerle Savaş        

 

 


 

 

 

 

 

Vakta ki bahar eyyamı gelip,  bülbüller dere kenarlarında,  gülistanlarda feryâdü terennüme başladığında,  tekneler de hazır olunmaya başlandı. Günlerden bir gün bana bir düşünce arız oldu.  Kendi kendime çok tefekkür ettim:

— Allaha şükür,  Rabbımın yardımı ile,  bir alay mücahit gaziyle gelip,  din-i mübin uğruna nice zahmetler çekip,  şu vilâyeti açtık.  Amma bu Arap taifesi,  Cihan Padişahının kim olduğunu bilmezler.  Hutbeyi Fas Padişahı üzerine okutup,  sikkeyi dahi onun üzerine kazdırırlar.  Ey koca biçâre Hızır,  eğer sana Hak yardım ederse hutbeyi ve sikkeyi şevketlü Selim Han üzerine edebil irsen,  ol saadet iksirine kavuşursun.  Deyip,  o gece istihareye yattım.  Güzel hayırlı beşaretler belirdi.  Sabah oldukta oturup kahvaltımı edip,  kahvemi içlikten sonra âlimleri,  eşraf ve âyânı,  şeyhleri ve murâbıtları hep huzura çağırttım.  Cümlesinin hâl ve hatırlarını sorup,  izzet ve hürmet eyledim.  Taamlar yenip,  dualar edilip,  şerbet ve kahvelerden sonra keyifler tamam oldu.

 

 
 

 

 

 
 

Bana İzin Verin Gidiciyim

 

 
 

 

 

 
 

Sohbet sırasında edep ile iki diz üzerine gelip:

— Efendiler,  izniniz olursa,  muradım sizinle bir meşveret eylemektir,  ne buyurursunuz?
Ulema ve hepsi birden:

— Pek güzel ya emir-el mücâhidin! Buyurunuz.  Rabbimiz bize hayırlar duyura. Diye cevap verince,  şöyle devam ettim:

— Efendiler,  ben fakir,  âciz,  bîçâre bir günahkâr kulum.  Buraya beldenize,  bir alay mücahit gazilerle geldim.  Din-i mübin uğruna can verip baş aldık.  Allah'a hamd olsun,  kadir olduğumuz kadar mâmur ve âbâd eyledik.  Beldenize gelip ayak bastığımızda,  kale ve burçlarınızda yirmi otuz pâre işe yarar top bulunmazdı.  Cep,  hane ise şöyle dursun. . .  Şimdi çok şükür beş altı yüz pâre top peyda eyledik.  Ona göre bu kadar harp âlet ve mühimmatı'mahzenlere koyduk.  Ayrıca derya yüzünde cihad edecek iki direkli bir kayığınız yok idi.  Şimdi çok şükür yirmi iki pâre mükemmel tekneleriniz oldu.  Elhâsıl beldenizin her işini çekip çevirdik.  Şimdi hepiniz bana izin veriniz.  Varayım asıl vatanıma gidip yerleşeyim,  ömrümü rahat içinde geçirip duacı olayım.  Siz de içinizden uygun bir hâkim seçiniz. 

 

 
 


— Ey mücahitler reisi nereye!

 

 
 


Bu sözlerden maksadım onları nezaketle imtihan etmek idi.  Bakalım benden hoşnutlar mı,  yoksa değiller mi?

Bu cemaatin içinde iki şeyh vardı ki,  bunlar beldenin büyüklerinden idiler.  Birine Ahmed bin Kâdî,  ötekine Muhammed bin Ali derlerdi Bu şeyhlerin ikisi de sözlerimi işitince ayağa kalkıp ayağıma düşüp ağladılar.  Dediler ki: «Ey mücahitler reisi! Ne olaydı,  senin bu sözlerini işitmeden Cenab-ı Hak ruhumuzu kabz edeydi! Bu beldeyi evvel Allah sonra sen ihya eyledin.  Bu kadar ümmet-i Muhammed senin mübarek teşrifinle istirahat eyleyip,  emniyet içinde asude - hâl oldular.  Allah teâlâ senden razı ve hoşnut olsun.  Bütün geçmişlerine rahmet eylesin.  Sen bizim anamız babamızsın.  Bizi bırakıp içimizden çıkıp gitmenize hiç bir şekilde razı değilleriz.  Yok eğer,  elbette giderim dersen,  yarın rûz-i cezada yakam elimizden kurtarman mümkün olmaz.  Eğer evlâtlarımızdan hatır-ı şerifin kırıldı ise kendi elimizle tutup huzuruna getirelim,  emir senindir.  Sen bugüne bugün bizim emîrimiz ve serdânmîzsm.  Allah teâlâ: Allah'a ve Resulüne ve sizden olan reisinize itaat ediniz,  buyurmuştur.  Yani kişi Allah'a ve Resulüne ve reisine itaat etmedikçe mümin olamaz.  Şimdi biz sana itaatkârız emirlerine razılarız. » Padişah nazarı olmazsa Bu şeküde hadden aşırı niyaz edip kalmamı istediler.  Anladımyki bunlar sâdık kimselerdir.  Bir zaman sakalımı tutarak düşündüm.  «Madem benim gittiğimi istemezsiniz.  Benim ağınma,  acıma yardım etmeniz lâzımdır.  Güzel gelen işi Allah'dan,  fenayı benden bilmeyeceksiniz. » Cemaatın hepsi de: «Baş üstüne,  elbette!» Dediler.  Bundan sonra,  asıl maksada girdim:

«Cümlenize malum olsun ki,  bu vilâyet,  Haremeyn-i Şerifeyn kisvesini giyip,  Halife-i Resûlullâh olan şev-ketlü mehâbetlü Padişahı rûy-i zemin hazretlerinin-dir!»

 

 
 


Hepsi birden: «Evet ey mücahitler reisi,  öyledir!» «Ya böyle,  vilâyetin Pâdişâh vilâyeti olduğunu b lirsiniz de niçin hutbeyi Fas Padişahı üzerine okutup,  sikkeyi de onun adına kazdırırsınız? Bu insafa lâyık mıdır? Bir vilâyet üzerinde Padişah nazarı olmadıktan sonra o vilâyetin hali neye varır?» Dedikte hepsi başlarını eğip: «Sen bilirsin ey emir,  biz böyle bulduk. » Dediler.  Ben de: «Benim bildiğim odur ki,  bu Cuma hutbeyi şevket-lü Gazi Sultan Selim Han diye okuturuz.  Sikkeyi de onun üzerine ederiz.  İşte benim bildiğim bü. » Dedim.  Cümlesi: «Baş üstüne.  Hüküm senindir.  Hepimiz senin hizmetindeyiz. » Diye cevap verdiler. 

 

 
 

 

 

 
 

Sultan Selim Han hazretlerine arz tekrar cemaatin ve âlimlerin hatırlarını alıp: -« «Allah sizden de razı olsun.  Sizinle işte bu şekil üzre gönül birliği edelim.  Varınız cemaatten birkaç akıllı faziletli adam bulup hazır ediniz.  Hâli Şevketlü Hünkârıma olduğu gibi arz ediniz.  Hem,  Hünkâr'a ve devlet ricaline lâyık hediyeler hazır ediniz.  Hünkârımıza gönderip duasına mazhar olalım. » Hepsi fikrimi beğenip söyleştiler: «Gördünüz mü padişahına ne kadar bağfı ve İtaatlidir.  Bir başka soysuz olaydı.  Bu yüz aklığına göre belki padişahlık dâvasına kalkardı.  Ne demişler: Asil azmaz,  merd-i kâmilden hata gelmez.» Birkaç gün sonra hepsi bir araya gelip benim hakkımda Şevketlü Selim Han hazretlerine bir arz yazmışlar.  Getirip bana gösterdiler,  okudum,  pek beğendim.  Bahadarlığımı ve adaletimi meth edip arş-ı a'lâya çıkarmışlar.  «Allah teâlâ cümlenizden hoşnut olsun.  Ben günahkâr bir kulum.  Hepsi sizin iyiliğinizdendir.» Dedimse de,  «Ne kadar meth etsek binde birini söyleyemeyiz.» Cevabını verdiler.  Ben de erkân-ı devlete muhabbetnâmeler yazıp hediyeler ayırdım.  Dört pâre mükemmel firkate yağlayıp hazır ettik.  Leventlerden seçkin gazileri bunlara tayin ettim.  Leventlerin üzerine Hacı Hüseyin Ağa'yı koydum.  Devleti Aliyye tarafına gidecek hediyeleri de ona teslim ettim.  Hacı Ağa akıllı ve tedbirli bir kimse idi.  Hacı Hüseyin Ağa tslâmbol yolunda Bu dört firkatenin her türlü levazımatını gereği gibi gördük.  Cuma namazından sonra bir mübarek saatte yola revan»olup «getir elin İslâmbol» deyüp, çeküp gittiler. Uygun eyyamla yirmi birinci günü Âsitâne-i Saadet'e varıp dahil oldular.  Bir mübarek saatte İslâmbol'a girdiler. Şevketlü Sultan Selim Han hazretleri Yalı Köşkünde idiler.  Hünkâr kancabaşı gelip teknelerden haber alıp alelacele Şevketlü Sultan Selim hazretlerine arz olundu. Kancabaş tekrar gelip Hacı Hüseyin Ağa'yı Padişah'ın huzuruna götürdü.  Hüseyin Ağa,  hakkımda Cezayirlilerin yazdığı arzı ve Padişah-ı âlem-penâh Hazretlerine olan hediyelerimi yanına aldı.  Bunları yirmi beş Frenk oğlanına yükletip,  yoluyla erkâniyle Sultan Selim hazretlerine varıp buluştu.  Âdâb-ı pâdişâhîyi yerine getirip arzı ve hediyeleri takdim etti.  Sultan Selim hediyeleri bizzat görüp beğendi.  Pa-dişah-ı İslâm iki ellerini kaldırıp bana dualar kıldı: «Hızır Reis,  Nasreddin ve Hayreddindir.  Hayreddin lalam düşmanlar üzerine daima muzaffer olsun. » Hacı Hüseyin Ağa'ya hil'at giydirdi.  Ağa için konak döşetip tayinat verdi.  Padişah-ı İslâm'ın duası Hacı Hüseyin Ağa da erbâb-ı devletin hediyelerini hep yerli yerine verip hizmetini gereği gibi yerine getirdi. Sonra tekneleri hazırlamaya başladılar.  Asitâ-ne-i Saadet'te kırk bir gün oturdular. Tekneler hazır olunca Tersane-i Âmire'den çektirip Yalı Köşkü'nün önüne geldiler. Padişah-ı İslâm,  Cezayir teknelerinin gideceklerinden haberdar idi.  Onları seyr etmek için Yalı Köşkü'ne gelmiş idi.  Tekneler yollu yolunca üçer kat şenlik eylediler. Hünkâr'ın kancabaşı gelip Hacı Hüseyin Ağa'yı alıp Pa-dişah'ın huzuruna götürdü.  Sultan-ı Âlem kendi hattı ile yazdığı beylerbeyilik fermanını Ağa'ya teslim eyledi.  Bir cevahir taş oturtma sonkur kılıç ihsan eyledi.  Bir hil'at-ı fâhire verdi.  Bir dîbâ sancak ve bir filandıra verdi.  El kaldırıp tekrar bize ve Ocak'a ve gazilere büyük dualar edip: «Allahu teâlâ onları düşmanları üzerine daima mansur ve muzaffer eylesin.» Dedi.  Sonra Sultan Selim Han hazretleri beylerbeyilik beratında beyan buyurduğu muhabbetini tekrar lisanen Hacı Hüseyin Ağa'ya söyleyip: «İşbu kılıcı lalam Hayreddin Paşa'ya götür.  Ona beıgüzânm olsun.  Din düşmanlarına benim aşkıma gazalar eylesin.  Ve sancak ile filandırayı yanından ayırmasın.  Ne zaman açarsa galip ve mansur olsun.  Hak teâlâ iki cihanda yüzünü ak eyleye. » Diye el kaldırıp dua etti.  Hacı Hüseyin Ağa da âdâb-ı pâdişâhîyi yerine getirip Sultan Selim'e vedâ edip tekneye geldikten sonra üç kat daha şenlik eyleyip yelken edip yola revan oldular.  Venediklilerin yolu kesmesi Sekizinci gün Koron'a vardılar.  Burada sekiz pâre vardakosta Venedik gemisi buldular.  Bunlar: «Cezayir hakimi Hızır Reis'ten Sultan Selim'e hediyelerle dört pâre gitmiş,  dönerken tutalım.» Diye beklerler idi.  Amma İslâmbol'dan çıkmazdan evvel Sadrazam'ın izni ile Venedik Balyozu'ndan patente alınmış,  Hacı Hüseyin Ağa'nm eline verilmişti.  Eğer yolda korsan gemilerine rast gelirseler incinmesinler,  diye.   Dört pâre Cezayir teknesi Koron limanına gelirken tamam limana yaklaştıklarında Venedik gemileri ol mahalde lenger-endaz olup yatarlardı.  Gelenlerin Cezayir tekneleri olduklarını bilince,  firkate ve kancabaşlan donatıp iki üç pâre yürük gemileri demirlerini salpa edip,  teknelerin önlerini kestirmeye çalıştılar. Amma tekneler hiç istiflerini bozmayıp,  hemen pruvaları liman deyip gelirlerdi.

Ceneral bu hâle bakıp:

 

 
 


«Bu diyavololar bizimle bozuşuk iken,  böyle çekinmeden kaçmadan gelirler.  Bunda yine Balyoz'un bir poh işi vardır. » Demiş.  Tekneler limana girip yaklaşınca Hacı Hüseyin Ağa sandala girip doğru Ceneral'in sefinesine çıktı.  Balyoz'un kağıtlarını gösterdi.  Venedik gemileri onları bırakıp gittiler.  Cezayir'in Padişah nuru ile nurlanması Tekneler de Koron'dan hareket edip Cezayir'e salimen vardılar.  Hacı Hüseyin Ağa gelip Sultan Selim Han'ın hatt-ı hümayununu ve verdiği emanetleri hep teslim etti.  Ve dahi lisânen her ne muhabbet söyledi ise hepsini bir bir tabşırıp ifade eyledi.  .  O gece büyük ferahlık içinde yattım.  Ertesi sabah büyük divan topladım.  Bütün âlimler,  sâlihler,  şeyhler,  has u âm ve gaziler hazır bulundular.  Padişah hazretlerinin ihsan buyurdukları hil'atı giyip,  kılıcı boynuma hamayıl gibi asıp ayakta durdum.  Ferman-ı hümâyunu dinlemeye hazır oldum.  Hatt-ı Hümâyun kılıfından çıkarılıp Büyük Hoca'nın eline verildi.  Yüksek sesle okundu.  Hepsi: «Duyduk ve gereğince hareket eylemek bizim için saadettir. » Dediler.  Şerbetİer içilip şenlik şâdımanlıklar edildi.  Gazilerin ihsanları artırılıp bahşişleri verildi.  Cuma günü hutbe Sultan Selim Han üzerine okunup,  sikke dahi onun ismine kazıldı.  Cezayir,  padişah nuru ile münevver oldu.  Padişah duasına mazhar oldu.  Allah teâlâ daima padişah nazarını üzerinden eksik ey- lemeye,  ı Cezayir Bcylerbcyisi olduğum Böylece padişah fermanı ile Cezayir-i Arap beyler-beyisi oldum.  Bize Allah için muhabbet edenlerin muhabbeti,  sadakati daha ziyâde oldu.  Memnun olup şükr ettiler.  Amma niyeti fasit olanların hasetlikleri ağaç kurdu gibi yüreklerini oyup sonunda ölümlerine sebep oldu.  «Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola,  var kıyas eyle ki ol ne ola!» Niyet saflığı gibi yoktur.  Zira herşey niyete bağlıdır.  Hacı Hüseyin Ağa'ya büyük mansıp ile kayırıp çok ihsanlar ettim.  Ortalık âsûde-hâl oldu.  Cezayir'in işleriyle uğraşır olduk.  Sultan Selim Han'ın bize Cezayir Beylerbeyliği verdiği etraftan ve kâfir yakasından işitilince herkes dinîdeki taşı bırakıp başını hırkaya çekti.  Amma eski meseldir,  su uyur düşman uyumaz,  derler.

 

 
 

 

 

 
 

Tunus Beyi'nin Hayınlığı

 

 
 


Tunus Beyi ki,  aramızda dostluk olup karındaş gi-Mi idik.  Aramızda bu kadar hak hukuk vardı.  Merhum Oruç Reis karındaşımla ve dilâver gazilerle önce Tunus'a gelmiştik.  Küffarlâ cihad edip ganimet almıştık.  Bu mal ile Tunus mâmur olmuş,  kendisi de bizim sebebimizle bu kadar mal ve hazine sahibi olmuştu.  Tunus'-Wk: fakir fukarası da zengin olmuşlardı.  Amma bu iyiliklerimizi unuttular.  Tunus Beyi,  Tlemsen Beyi'ne bir nâme yazıp gönderdi.

Şöyle derdi: «Sen ki Tlemsen Beyi'sin.  «Nâmem sana vardıkta bilesin ki,  sana da bana da belâ nedir dersen,  ol izbandut Hızır Reis dedikleri heriftir.  Bir zamanlar Türk yerinde izbandutlukla iki karındaş ortalığı yakıp yıkıp,  sonra bunların hesaplan devlette duyulup başlanna emir çıkınca,  bir baş kurtaracak yer bulamayıp benim yanıma gelip sığındılar.  Birkaç zaman benim yanımda eğlenip pek çok ganimet getirdiler.  «Sonra varıp Becaye kalesini muhasara ettiler.  «Barutları tükenip benden barut istediler,  vermedim.  O zaman bana kızdılar.  Varıp Cezayir'i alıp zapt ettiler.  Oruç Reis,  Kale çenginde öldürüldü.  Şimdi belânın büyüğü,  bu Hızır Reis kalmıştır.  Cezayir'de çok yüz aklığı ediyor.  Beldenin şeyhleri bir araya gelip kendisinin tarifi üzerine Sultan Selim hazretlerine arz yazmışlar.  Hızır Reis'ten çok şükürlük getirmiş,  şöyle bahadır kulundur,  deyu,  izbandutu arşı a'lâya çıkarmışlar.  Padişah da madem vilâyetli istemiş dilemiş,  zahir iyi adam olmalı; olmayaydı istemezlerdi diyerek,  şimdi onu Cezayir'e beylerbeyi nasb eylemiş.  Hızır Reis şimdi Hay^ reddin Paşa oldu.  «Bununla izbandutluğu zamanında söyleşilmez Nerde kaldı ki şimdi hatt-ı hümâyunla beylerbeyi olup,  padişah malûmu olduktan sonra. . .  Hem de padişah buf cevahir taş oturtma sonkur kılıç hediye göndermiş.  H rif kaameti artırdı.  «Gözünü aç.  Hele beni barut meselesi için gör ne yapar.  Tedbirimizi alalım.  Bu işin çâresi İbni Kâdî ve İbni Ali ile arasını bozuşturmaktır.  Bunları düşman edersen,  nüfuzlu şeyhlerdir,  onun hakkından gelirse bu iki şeyh gelir.  Onlar birbirine düştükte biz uzaktan seyirci oluruz. » Tlemsen Bcyi'nc İbni Kâdî'nin cevabı Tunus Beyi böyle olmadık herzeler yemiş.  Nâmesi Tlemsen Beyi'ne varınca o da İbni Kâdî'ye mektup yazıp hakkımda olmadık lâflar ettikten sonra: «El birlik edip Hayreddin Paşa'yı ara yerden kaldıralım.  Türk kısmından bir fert.  komayahm. » Diye teklif etmiş.  İbni Kâdî de Tunus Beyi'ne ve Tlemsen Beyi'ne nâme yazıp şöyle demiş: «Sizin bana Hayreddin Paşa için yazdıklarınız malûmum oldu.  Lâkin şöyle bilesiniz ki Hayreddin Paşa'-nın her kim ki hakkında bir fena söz söylerse o benim düşmanımdır.  «Önce sen,  ey Allah'dan korkmaz Tunus Beyi hayı-m! Hayreddin Paşa'nın sana ne zararı dokundu? Seni mal ve hazine sahibi eyleyip vilâyetini mâmur eyledi.  Cezayir'i almak kasdıyla bu kadar ağır düşmanlar geldi.  Elhamdülillah,  Hakk'ın yardımı ile hepsinin başını kırdı.  Düşmana rağmen İslâm'a parlaklık vermek için üç milyon akçayı reddedip,  otuz altı benim diyen kâfir kaptanların boyunlarını vurdurdu,  cesetlerini denize attırdı.  «Öyle ıztıraplı halde,  din gayreti çekip gerek senin ve gerek Tlemsen Bcyi'nin ol mücahit Hayreddin Paşa'-ya bir imdadınız dokundu mu? Evvelden cefasını çekti,  şimdi sefasını sürsün,  sıhhatler olsun.  Kılıcı ekmeğidir.  Her kim haset ederse,  varsın Hayreddin Paşa gibi yüz aklığı eylesin de murad ü maksûduna nail olsun.  «Yoksa hasedden ne çıkar.  Her şey Allah teâlâ hazretlerinin kudret elindedir.  Dilediğini aziz eder,  dilediğini zelil eder.  İşinde fâil-i muhtardır.  Kimse hikmetinden sual etmeye kadir değildir.  Amma o herkese sual eder.  «Hayreddin Paşa tutalım ki evvelden izbandut imiş.  Amma şimdi bugüne bugün Padişahın bir vezir-i âlî-şânıdır.  O ki Padişahın adamıdır,  eğer sonun hayırlı olsun iki dünya saadetine ereyim dersen,  onun hayır duasını almağa çalışasın.  «Onun karındaşı Oruç Reis merhumdan çok İyilikler gördüm.  Sizin gibi küfran-ı nimet olacak halim yoktur.  Allah teâlâ düşmanlarını baş aşağı eylesin.  Benim ona duadan gayrı bir işim yoktur.  Şark'tan gelen iki karındaş «Hepiniz bilirsiniz ki babam âlim ve fâzıl bir kişi idî.  Bana günlerden bir gün: Bak oğul,  sana bir nasihat edeceğim,  amma küpe gibi kulağında tutacaksın.  Şüphesiz bir gün olur,  işitir veya görürsün.  Şöyle belle ki,  filânca tarihte Şark tarafından.  iki karındaş şahıs gelseler gerektir.  Büyüğünün adı harf-i savm ola.  Sen onunla buluşup ondan çok hayır göresin gerek.  Ve küçük karındaşının adı «hayr» ola,  ondan dahi hayır gö-; resin.  Lâkin şeytanın hilesine aldanma,  demiş idi.  «Tam dediği gibi geldi,  çıktı.  Oruç Bey rahmetul-lahi aleyh önce Cicel limanından çıkıp karadan Cezayir'i almaya giderken bizim obamıza uğradı.  «Ben ona kılavuz olup Cezayir'e getirdim.  Avn-i Huda mucizât-ı Mustafa ile Cezayir feth olundukta,  bana şimdi bulunduğum vatanı bağışladı.  Vergiden muaf tutv tu.  Onun sayesinde mal ve kuvvet sahibi oldum.  Şimdiye kadar yiyip içtiğim Gazi Oruç Bey merhumun bere-kâtıdır.  «Şimdi ise karındaşı Hayreddin Paşa hayırlı bir kimsedir.  Cezayir'e Sultan emri ile beylerbeyi olduğundan büyük ferahlık duyduk.  Allah teâlâ yardımcısı olsun.  Merhum karındaşı Oruç Bey ne şekil velinimetimiz efendimiz ise Hayreddin Paşa dahi efendimizdir.  «Pederim merhumun: Eğer şeytan hilesine uymazsan,  ismi hayır olandan da çok hürmet bulursun,  demesi de. . .  İşte ismi hayırdan murat Hayreddin Paşa'dır,  şeytan hilesi ise siz iki şeytanlarsınız.  Biriniz Tunus şeytanı ve biriniz Tlemsen şeytanı,  ikiniz bir olup beni kandırmaya çalışırsınız.  Babam merhumun ermiş bir zat olduğundan şübhem kalmadı.  «Benim Hayreddin Paşa efendimize hayır duadan özge işim yoktur.  Kemlik düşünenleri Hak teâlâ iki cihanda hor hakir eyleye.» İbni Kâdî bu mektubu yazıp Tlemsen Beyi hayını-na gönderdi.  Tlemsen Beyi de İbni Kâdî'nin bu nükteli cevaplarını Tunus Beyi münâfıkma bildirdi.  Tunus Bey* baktı ki İbni Kâdî'den bir fayda yok,  bir zaman sükûta vardı.  Tlemsen Beyi ise kendi fikrin-ce bize zarar vermek istedi.  Bir miktar müfsit ile beraber bize bağlı bazi yerleri yağma eyledi.  Hiç vakit geçirmeden bin beş yüz gazi ve bin beş yüz süvan ile va-np cezalarını verdim.  Tevbe edenler kurtuldu,  etmeyenler kılıçtan geçti.  Bu bedevi Araplar o zamandan sonra bir dahi Cezayir'e âsi olmamışlardır.  Tlemsen Beyinin başına gelenler Oruç Reis Tlemsen'i feth eyledikte Tlemsen Beyi kaçıp Vahran kâfirinden yardım istemiş,  Bey'in iki karındaşı da Oruç Reis'in havfından Fas'a firar etmişlerdi.  Tlemsen Beyi tekrar gelip tahtına oturduktan sonra Pas Sultanı'na mektup ve hediyeler gönderip kanndaşlarının gelmelerini rica etmişti.  Fas Sultanı onlara tayinler verip saraylar döşeyip yeme içmelerini zevk ve sefalarını temin etmişti.  Rahatlan T|lemsen'dekinden iyi idi.  Fas Sultanı bunları huzuruna çağırıp,  karındaşlarının name gönderip onları davet ettiğini bildirdi.  Onlar da: «Madem ki karındaşımız bizi istemiş,  gideriz.  Davete icabet lâzımdır.» Dediler.  Fas Sultanı bunların her çeşit levazımlarını görüp yanlarına da bir miktar asker verdi.  Tlemsen'e doğru yola çıktılar.  Günlerden bir gün Tillet'e vardıklarında Tlemsen Beyi'ne haber geldi ki: «Gözün aydın! İşte karındaşların,  hesaba gelmez Fas askeri ile senin üzerine geliyorlar. » Tlemsen Sultanı'mn aklı başından gidip: «Ya biz onlara gelsinler dedikse asker ile mi gelsinler dedik.  Dostluğa gelen adam böyle gelmez. » Diye mektup yazıp Tillet'e gönderdi.  Karındaşları mektubu alıp okuyunca cevabını yazıp Tlemsen Sultanı'na: «Benim karındaşım.  Bizi hem davet ettin,  hem döndün.  Münafık sözüne uyup bize bu tarzda cevap gönderdin.  Eğer bize,  gelsinler diye haber gönderdiğine nadim oldun ise,  dönüp geldiğimiz yere gideriz: Hemen sen bizden ötürü kalbine bir şüphe getirme. » Dediler.  Tlemsen Sultanı nâmeye verdiği cevapta,  buna karşılık: «Ta cehenneme gitsinler!» Demiş.  Bunun üzerine kardeşleri Mes'ud ve Abdullah bu sözden çok mahzun oldular.  Yanlarında bulunan askerlerin kumandanları: «Niçin elem çekersiniz? İsterseniz size Tlemsen'i alıverelim. » Dediler.  Bu fikri Abdullah beğenmedi: «Biz karındaşlarız,  bir iki günlük ömür için aramıza kan girer.  Sonra Hakk'ın huzurunda ne cevap veririz.  Hem büyük karındaş ata yerindedir. » Dedi.  Tlemsen Sultanı hepsinin büyüğüydü.  Ortancası Abdullah,  en küçükleri Mesut idi.  Mesut kumandanların fikrini kabul etti: «Ne olacaksa olsun.  Ya taht ola ya baht. » Dedi.  Mesut çok celalli idi.  Abdullah ise gayet halim selim,  âlim ve fâzıl bir kişi idi.  Mesud'a çok yalvardı,  olmadı.  Sözünü geçiremedi.  Fas askerinin kırılması Tillet'ten kalkıp Tlemsen'e doğru yürüdüler.  Tlemsen Sultanı da yer götürmez askerle gelip karşı çıktı.  Büyük cenk oldu.  İki taraftan çok can telef oldu.  Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim.  İki İslâm arasında fesat çıktı.  Tlemsen Sultam galip geldi.  Fas askerinin yarısı kırıldı,  yarısı da onun tarafına geçti.  Mesut ile Abdullah baktılar ki iş işten geçip belâ deryası boydan aştı.  Her biri bir yol tutup firar eylediler.  Mesut,  Cezayir sınırına varıp sığındı.  Abdullah da Vahran'a düştü.  Bu Tlemsen Sultanı dediğimiz şaki odur ki,  merhum Oruç Reis Tlemsen'i bundan almıştı. Sonra Kalecengi için Tlemsen'den çıkınca, bu adam tekrar gelip Tlemsen'i zapt edip oturmuştu. Benim zamanımda da Tlemsen Beyi o idi. Bizi sevmez, adam yerine komaz, aleyhimizde olmadık sözler ederdi.

Bunları duyunca mahzun olur, beş vakit namazda: "Ya Rab!Şu Tlemsen Sultanı olan zalimin fırsatını bana müyesser eyle. Şerrini, müslümanların üzerinden kaldırıp o vilayeti de nurunla aydınlatayım!" Diye dua ederdim.

 

 


Mesut'un Bize Sığınması

 

 

 

 
 


Günlerden bir gün yukarda anlatıldığı gibi Tlemsen Sultanı'nın karındaşı Mesut, Cezayir sınırına girip sığınınca, kendi kendisine düşünmüş: "Hayreddin Paşa'nın evsafı bütün aleme malumdur. Ben de halimi bildirsem olmaz mı?Beni de bu zillette komayıp derman eylemesi muhakkaktır. " Demiş.

 

 
 


Kendi eliyle bir mektup yazıp bize gönderdi. "Beni kulluğa kabul eyle. Sultanım hazretlerinin hizmetleri ile şeref bulup, ömrüm oldukça efendimizin himayesinde olayım. " Diye dünyada olmadık özürler diledi.

 

 
 


Mektup bize gelince Mesut'un niyazlarına merhamet eyleyip, iki bin sipahi ile bin gaziyi ona gönderdim. Ayrıca o taraf şeyhlerine ve kabilelere mektup yollayıp: "Mesut'un yanına gelesiniz. Hükmüne razı olasınız. Allah iş asanlığı ihsan buyura. " Diye haber ettim.

 

 
 


Mektup şeyhlere varınca: "Baş üstüne, ey mücahit efendimiz!" Deyip Mesut'un yanına akışıp geldiler. Yirmi bin Arap atlısı oldu. Üç bin gazi de varıp Mesut'a yetiştiler.

 

 
 


Mesut gazilere hürmet edip: "Hoş geldiniz, safa geldiniz gazi beyler!" Diyerek hatırlarını aldı. Bana bir mektup yazarak, dua ve senadan sonra şöyle demiş: "Benim efendim, Hak teala hazretleri ömr-i devletinizi ziyade eylesin. Yüce emriniz gereği yanımıza yirmi binden fazla Arap atlısı ile üç bin mücahit gelmiştir. Muradımız inşallahu teala yarından sonra Tlemsen üzerine göç etmektir. Hemen bizi hayır duadan unutmayasınız. "

 

 
 

 

 

 
 

"Bre Medet Hayreddin Paşa Gelir!"

 

 
 

 

 

 
 

Tlemsen Sultanına ise: "Karındaşın Mesut, varıp Hayreddin Paşa'ya sığınmış. Hayreddin Paşa ise kendi de beraber olarak Tlemsen deyip gelmektedir. Gereğini artık siz bilirsiniz. " Diye haber gitmiş. Tlemsen Sultanınınmismarı gevşeyip kaçmaktan başka çare bulamayıp soluğu İspanya yakasında aldı. Mesut da varıp kavgasız galabasız Tlemsen'i zapt etti. Karındaşının tahtına geçip oturdu.  Boş yere dememişler ki:Kişi namıylae işler işi, namsız bir pula değmezmiş ki. . . Biz Cezayir'de sarayımızda zevk u sefa ile otururken, Tlemsen Sultanı: "Bre medet, Hayreddin Paşa beraber imiş!" Diye soluğu İspanya'da aldı.

 

 


Mesut'un Bize Muhabbetnamesi

 

 

 

 
 


Tlemsen halkı yer yer gelip Mesut'a tabi oldular. Çarşılar pazarlar açılıp herkes alışında verişinde oldu. Adalet ile iş işlediler. Mesut, Cezayir gazilerden üç bin levente yirmi beşer altın bahşiş verdi. Arap atlılarına da onar altın verdi.  Elli bin altın da bize gönderdi.  Bu kadar hediye ve peşkeşten Tlemsen'in ne zengin bir memleket olduğunu kıyas etmeli.

Mesut bize bir muhabbetname yazdı: "Benim velinimetim efendim sultanım hazretleri,  "Elhamdülillah yüce himmetiniz berekatı ile maksat hasıl oldu.  Bundan sonra senin saadetli günlerinden ben duacınıza dağ üstü bağdır.  Yardım ve dualarınız üzerimizden eksik buyurulmaya. " Daha bir çok dualardan sonra: "Benim efendim, "Muhabbetnamemiz eliboş olmamak için huzura elli bin altın gönderilmiştir. Kusuru ile bu duacınızdan kabul buyurula. Deftere kayd edesiniz ki, her sene inşallah Ocak'a elli bin altınımız kabul buyurula. " Gaziler Tlemsen'den salimen Cezayir'e dönünce Mesut'un namesini alıp okuduk.  "Mübarek olsun!" Dedik, elli bin altını hazineye aldık.

 

 
 


"Elhamdülillah maksat hasıl oldu. Göreyim seni, akıllıca hareket edip zulüm ve adaletsizlik etmekten çok çekin. Zira zulm edenin sonu hayırlı olmaz. Karındaşından ibret alasın. Her işini şeriat ile işle. " Diye nasihat ettikten sonra: "Gönderdiğim elli bin altın ve diğer hediye ve peşkeşleriniz ve mektubunuz gelmiştir. Berekat versin. Hem demişsin ki:Elli bin altın her sene Ocak'a göndereyim. "Benim oğlum, elli bin altın çoktur. Sen de harç ve masraf sahibisin. Elli bin'in yarısını ver. " Diye yazdım.

 

 


Mesud'un Firavun-u Sani Kesilmesi

 

 

 

 
 


Bu mektup Mesut'un eline varınca okuyup: "O verdiğime dahi pişmanım. Ben onun emrine girmem. Ben de bir sultanım. " Diyerek benim gönderdiğim kağıdı yırtıp pare pare etmiş. Böylece sitemli bir mektup da bana gönderdi. Mektubu bana gelip de dedikleri malumum olunca, hayrette kalıp bir zaman sakalım elimde düşündüm: "La havle vale kuvvete illa billahil aliyyil azim!Biz bu adama, bana şu kadar akçe gönder demedik. Kendiliğinden elli bin altın göndermiş ve her sene Ocak'a elli bin altın göndereceğim demiş. Biz de ona karşılık: Yok oğul, elli bin altın çoktur. Sen de harç masraf sahibisin, bari elli bin altının yarısı olsun, diye bildirdik. Böyle soğuk cevap neden?. Bakalım bu işin sonu ne olur. " Diye işi olacağına bıraktım.

 

 
 


Tlemsen Beyi Mesut ise gayri Anka kuşuna "sinek"demeyip, bir Firavun-u sanı kesildi. Benlik davası sürmeye başladı. Nitekim denilmiş ki: "Kanadı bitse bir marın, sanır hayra delalettir, "Veli bilmez anı, ol kim, zevaline işarettir. " Mesut artık ortalığı yakıp yıkıp zulmünü hadden aşırdı. İspanya keferesi ile elbirlik etti. Onlara zahire vermeye başladı. Ümmet-i Muhammed yemeğe bulamazdı, o toplayıp kafire verirdi. Abdullah'ın bize sığınması Mesut'un karındaşı Abdullah ise Vahran'a firar etmişi.  Karındaşı Tlemsen Sultan Mesut'un, velinimetine böye asi olduğunu haber alınca,  murabıt şeyhlerinden Afev bin Abdullah'a mektup yazdı.  Şeyh Afev bin Abdullah salih ve derviş bir kişi olup yanımızda değeri çoktu.  Bir sözünü iki etmezdik.

Abdullah mektubunda: "Sultanım lütfunuzdan niyaz olunur ki,  beni mücahitlerin reisi olan efendim Hayreddin Paşa'dan dilek edip izin alıveresin.  Hak-i payine gelip kalan ömrümü onun hizmet-i şerifinde geçireyim. " Demiş. Afev bin Abdullah dahi mektubu okuyup hali bize ifade edip bildirdi. Ben de: "Ya şeyh! Bunlara sahip çıkmak doğru değildir.  Karındaşı Mesut'tan ne kadar hayır gördükse bundan da o kadar görürüz.  Amma senin mübarek hatırın için onun dahi suçunu affettik. " Dedim. Şeyh de Vahran'da olan Abdullah'a mektup yazıp bildirdi.  O da ferahlayıp devletimizin devamına dualar etti.

 

 


Endülüs Müslümanları

 

 

 

 
 


O sıralarda yirmi iki pare tekne donatıp,  Müstağnem adlı kaleyi almaya gitmiştim.  Allah'ın izni ile kaleyi aldık.  O zaman Vahran'da olan Abdullah haberi duyup geldi.  Dualar etti,  görüştük.  Ayrılırken yanına bin yiğit gazi verip Tlemsen üzerine gönderdim. Kendim de yirmi dört pare tekne ile Müstağnem'den kalkıp Gırnata dağına gittim. Ordaki ehl-i İslamdan Endülüs kavminden teknelere doldurduk. İkibin ikiyüz seksenbeş müslüman getirdik. Çok da ganimet aldık.

 

 


"Nereye Nasara Oğlu Nasaralar!"

 

 

 

 
 


Abdullah Tlemsen altına varıp kondu. Mesut korkusundan hisar içine kapanıp küte küt cenge başladı. Bu hal üzere yirmi beş gün dayandı. Sonunda İslam askeri aciz kaldı. Meşveret ettiler. Dediler ki: "Yerinde hile dahi erlikten sayılır. Yarın ordugahda beş on çadır bırakıp firar eder gibi görünelim. Bu bedeviler bir arsız kavimdir. Galiplik mağlupluk bilmezler. Türkler kaçtı, diye ardımıza düşerler. O zaman istediğimiz gibi ileri çektikten sonra bir dönüş döneriz. Bakalım hayr olsun. "Böyle yaptılar Araplar bakıp: "Hay Türkler firara yüz tutup kaçırıyorlar!" Deyip, hisardan çıkan çıkanın oldu: "Nereye nasara oğlu nasaralar!" Diyerek soyak soyak olup gelirlerdi. Gaziler dayanamayıp bunları kalenin alargasına çektiler. Sonra birdenbire öyle bir na'ra-i Allahu Ekber çektiler ki, zemin ü asüman gürül gürül gürleyip inil inil inledi. 

 

 
 


Gaziler dalkılıç ateş-i tab olup tumansız Araplara öyle bir kılıç döşediler ki vasf olunmaz. Ayağına çabuk olup da burca yetişenler kılıçtan kurtuldu. Ötekiler gazilerin elinden eman bulmadılar. Piyade piyadeye, süvari süvariye cenk oldu. Tlemsen Beyi Mesut baktı ki, iş başka. Gece hisarın gizli kapısını açtırıp yakınlarından baş inandığı beş on adet kimse ile Tarare'ye gitti. Orada saklandı. Hayatında bir daha haber alınmadı. Bir habere göre yine Fas Sultanı'nın yanına gitti dediler, bir habere göre de kendi eceli ile vefat eyledi. 

 

 


Bedevilerin "Biz Cenk Ederiz!" Demesi

 

 

 

 
 


Mesut kaçıca şehir halkı bir yere gelip meşveret ettiler: "İşte beyimiz kaçtı. Yarın Türkler bu hisarı da zapt edip alırlar. O zaman bizi, niçin itaat edip kapıları açmadınız, diye hep kelle ederler. "Dediler. Şehirliye kalsa beldeyi o saat gazilere verirlerdi. Amma bedevi Arap kabilelerinin eşkiyalarından beş altı bin cengaver serdengeçti vardı. Mesut'un hempaları idi. Hisar içinde kaldılar: "Biz cenk ederiz. Türk taifesine beldeyi vermeyiz!" Diye kavl ü karar eylediler. Şehir halkı ise mektup yazıp casus eliyle gizlice Cezayirlilerin tarafına gönderdiler. Mektup şöyle idi: "Efendiler, seyyidler, Biz haşa Cezayir Sultanı olan efendimiz Hayreddin Paşa'ya asi değilleriz. Kendi irademizle değil Mesut'un korkusundan onlara uyduk. Evvelden merhum Oruç Bey'e nice kerre yardım etmiş idik. Böyle oldukta Türkler bizim babalarımızdır. Bizim elimizde olsa bu saat size Tlemsen'i teslim ederdik. "Amma Arap kabileleri bizden çoktur. Onların ahvalinden sorarsanız. Sizin ardınızca çıkanlarla beraber tamam sekiz bin idi. Kolunuza kuvvet beş binini derkelle edip helak eylediniz. Üç bini gayet ayaklarına çabuk olmakla kılıcınızdan kurtuldu.  Güç bela kaçarak hisara girdi. Önceden hisarda kalanlarla birlikte cümlesi beş altı bindir.  Beyleri firar eylediğinden halleri perişandır.

"İkiye ayrıldılar.  Bir kısmı: Beyimiz kaçtı,  biz kimin için cenk ü cidal ederiz.  Hemen olası budur ki vilayeti yine Türklere verip Oruç Bey zamanındaki gibi oluruz.  Bir iki günlük ömür için iki İslam arasında bu fitneden ne çıkar,  diyorlar. "Türkler erkek de biz avrat mıyız?" "Öbür kısmı gayet azgın asidirler. Derler ki:Ya, Türkler erkek olup da bizler avrat mıyız?Hemen bir kerre bozulmayınan canınız ağzınıza gelip mayna mı etmek dilersiniz?Bu cenk halidir. Belki bir varışta da biz bozarız, bu cenk dedikleri bir tetiktir. Galip mağlup da ona benzer. Şimdi birimiz kalıncaya kadar çalışırız. Bir daha Türk'ü beldeye ayak bastırmayız. "Böyle ittifak ettiler. Eğer Tlemsen'i almak dilerseniz, bu gece hisarın filan yerinden merdiven vereceğiz. Çıkıp kolayca alırsınız. " Dilenci kıyafetinde bir casus bu mektubu Mesut'un kardeşi Abdullah'a getirdi. Lisanen de hali anlattı. Abdullah hemen divan toplayıp gazilerin huzurunda mektubu okuttu. Hepsi memnun oldular. Casusa büyük ihsanda bulunuldu. Mektupun cevabı yazılıp şehirliye gönderildi.

 

 


İki Yüz Gazinin Hisara Tırmanması

 

 

 

 
 

 

 

 
 

Gaziler arasında kararlaştırdılar. İki yüz serdengeçti gazi, merdivenden yukarı hisara çıkacaklardı. Yukarı vardıklarında aşağıda bekleyen gazilere işaret edeceklerdi. Onlar da bileler ki karındaşları selametle varmıştırlar, kalplerindeki tereddüt kalksın.. Öyle ettiler. Gecenin üçüncü kısmında, merdivenden bu iki yüz yiğit huffaş gibi tırmanıp birbiri ardınca fütursuz pervasız hisara çıktılar. Bir kaç gazi oradan boru çaldılar. Aşağıda duran gaziler boru sesini işitince, iki yüz serdengeçti karındaşlarının selametle yerlerine vardıklarını anladılar. Aşağıdaki gaziler de birer birer hep yukarı hisara çıktılar. Arapların gece baskınından haberleri olup da kendilerini devşirinceye kadar, gaziler öyle bir nara-i Allahu Ekber sadası kopardılar ki göğe erişti. Kaza-yı asumanı gibi yetişip öyle bir kılıç döşediler ki ancak olur. Teslim olanlar kurtuldu, karşı koyanlar kılıçtan geçti.

 

 
 

 

 

 
 

Mesut'un Yanına Yoldaş İstemesi

 

 
 


Sabah olunca Abdullah'ı Tlemsen Beyliğine geçirdiler. Bütün memleket ahalisi gelip Abdullah'a biat ettiler. Hayırlı olsun, dediler. Hutbe Sultan Selim üzerine okunup, sikke dahi onun adına kazıldı. Ortalık asude oldu. Herkes alış verişinde, zek ü safasında bulundu. Gaziler Tlemsen Beyi'ne veda edip Cezayir'e dönmek istediler. Abdullah: "Gerçi oğullar, efendiler, gidersiniz. Amma ben daha karındaşım Mesut'un hayatından mematından doğru bir haber alamadık. " Dedi.

 

 
 


Gaziler de Abdullah'ın bu fikr ü tedbirini pek mkul buldular. Yüz yoldaşı Tlemsen Beyi Abdullah'ın yanında bıraktılar. Bu yüz yoldaş Tlemsen'de Bey'in yanında öyle bir zevk u safa eylediler ki ancak olur. Her gün yedikleri kuzu tavuk idi. Hasılı, Bey onlara rivayet hürmet eyledi, kendi yemez gazilere yedirirdi. Gaziler de gereken hürmeti gösterip birbirleriyle karındaşça muhabbet edip oturdular. Cezayir'e gidecek olan gaziler hazır olunca Abdullah hepsinin gereği gibi hatırlarını alıp rivayet gösterdi: "Allah teala cümlemizden razı hoşnut olsun efendiler!" Deyip dualar eylediler. Bize getirmeleri için bir muhabbetname, hediye ve peşkeşlerle yirmi bin altın verdi.

 


"Sözün İnsana Benzer.."

 


Gaziler Tlemsen'den göç edip, yiyerek içerek, konarak göçerek selametle ve ganimetlerle Cezayir'e geldiler. Abdullah'ın namesini ve peşkeşlerini teslim ettiler. Hepsinin hal ve hatırlarını sordum. "Berhurdar olasınız oğullar!Hak teala dünyada ve ahirette yüzünüzü ak eylesin!" Deyu dualar ettim. Abdullah'dan gelen nameyi açıp okudum. Tebessüm edip: "Şimdiki halde sözün insana benzer. Amma bakalım sonunda sen de karındaşın gibi Firavun mu olursun!"Diye biraz latife ettim. Bundan sonra bir zaman ortalık emniyet içinde asude kaldı.

 
  • Burdasin: Ana Sayfa
    Bugün: 64
    Tıklama: 89
    Çevrimiçi:
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol