akbiyik sultan
AKBIYIK SULTAN
Sultan İkinci Murâd Han ile Fâtih Sultan Mehmed devrinde yaşayan evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed Şemseddîn’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1456 (H. 860) senesinde Bursa’da vefât etti. Yaptırdığı dergâhın yanındaki türbesine defnedildi.
Akbıyık Sultan, Hacı Bayram-ı Velî’nin talebelerinden idi. Mal ve mülk ile meşguliyeti sebebiyle, hocası bir gün ona; “Yavrum dünyâ fânîdir (gelip-geçici). Mal, mülk elde kalmaz. Ne kadar mal olsa, murâd alınmaz. Gafil olma, geri dönülmez. Bakî (devamlı) olan işle meşgul olman lâzımdır” dedi. Akbıyık Sultan da; “Hocam! Dünyâ âhiretin tarlasıdır. Dünyâ malı ile meşgul olmak îcâb etmez mi?” deyince, hocası; “Evlâdım, madem ki, dünyâyı terk edemiyorsun, Öyle ise bizi terket” buyurdu. Akbıyık Sultan dışarıya çıkarken, sarığı kapıya ilişip başından düştü. Bunu, hocasının kerâmeti bilip, bir daha başına bir şey giymedi.
Akbıyık Sultan, gönlü Allahü teâlânın sevgisi ile dolu olarak kendi hâlinde yaşadı. Mal ve mülk ile meşgul olmadığı hâlde, serveti gittikçe arttı. Bu arada Alâeddîn Ali el-Arabî’nin derslerini dinledi ve ilim tahsîline devam etti.
Daha sonra, hocası Hacı Bayram-ı Velî tarafından tekrar talebeliğe kabul edildi. Tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hacı Bayram-ı Velî’nin sekiz meşhur halîfesinden biri oldu. Varna seferine iştirak etti. İstanbul’un fethi, sırasında, Akşemseddîn ile beraber Sultân’ın yanında bulundu. Sultan İkinci Murâd Han’ın 1437 (H. 841) senesinde kendisine verdiği köyün gelirleri sayesinde, malının hesabını bilmeyecek kadar zengin olan Akbıyık Sultan, bütün servetini sadaka olarak dağıttı. Bursa’da yaptırdığı imârette, fakirleri ve garipleri yedirir, muhtaç olanlara yardımda bulunurdu.
İstanbul’da bir, Bursa’da iki mahalle ve dergâhı, Akbıyık adıyla anılan câmisi bulunmaktadır.
Sultan İkinci Murâd Han ile Fâtih Sultan Mehmed devrinde yaşayan evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed Şemseddîn’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1456 (H. 860) senesinde Bursa’da vefât etti. Yaptırdığı dergâhın yanındaki türbesine defnedildi.
Akbıyık Sultan, Hacı Bayram-ı Velî’nin talebelerinden idi. Mal ve mülk ile meşguliyeti sebebiyle, hocası bir gün ona; “Yavrum dünyâ fânîdir (gelip-geçici). Mal, mülk elde kalmaz. Ne kadar mal olsa, murâd alınmaz. Gafil olma, geri dönülmez. Bakî (devamlı) olan işle meşgul olman lâzımdır” dedi. Akbıyık Sultan da; “Hocam! Dünyâ âhiretin tarlasıdır. Dünyâ malı ile meşgul olmak îcâb etmez mi?” deyince, hocası; “Evlâdım, madem ki, dünyâyı terk edemiyorsun, Öyle ise bizi terket” buyurdu. Akbıyık Sultan dışarıya çıkarken, sarığı kapıya ilişip başından düştü. Bunu, hocasının kerâmeti bilip, bir daha başına bir şey giymedi.
Akbıyık Sultan, gönlü Allahü teâlânın sevgisi ile dolu olarak kendi hâlinde yaşadı. Mal ve mülk ile meşgul olmadığı hâlde, serveti gittikçe arttı. Bu arada Alâeddîn Ali el-Arabî’nin derslerini dinledi ve ilim tahsîline devam etti.
Daha sonra, hocası Hacı Bayram-ı Velî tarafından tekrar talebeliğe kabul edildi. Tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hacı Bayram-ı Velî’nin sekiz meşhur halîfesinden biri oldu. Varna seferine iştirak etti. İstanbul’un fethi, sırasında, Akşemseddîn ile beraber Sultân’ın yanında bulundu. Sultan İkinci Murâd Han’ın 1437 (H. 841) senesinde kendisine verdiği köyün gelirleri sayesinde, malının hesabını bilmeyecek kadar zengin olan Akbıyık Sultan, bütün servetini sadaka olarak dağıttı. Bursa’da yaptırdığı imârette, fakirleri ve garipleri yedirir, muhtaç olanlara yardımda bulunurdu.
İstanbul’da bir, Bursa’da iki mahalle ve dergâhı, Akbıyık adıyla anılan câmisi bulunmaktadır.