celali isyanlari

I- Genel olarak Celâlî isyanları ve sebepleri
Celâlî
Celâl'e mensup demektir. Yavuz Sultân Selim zamanında Bozok'da 1519 yılında isyan eden Kızılbaş Şeyh Celâl'in isyanı üzerine
daha sonra meydana gelen isyanlara hep Celâlî isyanları ve âsilere de Celâlîler denmiştir. O halde
celâliği
geniş anlamda
devlete isyan yani bağy veya hurûc ales-sultân diye de isimlendirebiliriz.Celâlî isyanlarını iki ayrı safhada incelemek mümkündür:
Birinci safhada
Safevi Devleti'nin himayesinde
bir mezhep mücadelesi tarzında başlayan ve daha ziyade İran'ın tahrikleri sonucu Osmanlı Devleti'ne fırsat buldukça isyan eden Şi'î Türkmenlerin hareketleridir. Bunlara Alevî veya Kızılbaş isyanları da denmektedir. Bu manada en önemli isyan II. Bâyezid devrinde Antalya taraflarında başlayan Şahkulu isyanı idi. Çaldıran Zaferi bu tip isyanları ortadan kaldırmaya yetmedi ve 1519'da Yavuz tarafından bastırılan Şeyh Celâl isyanı ile
artık memnun olmayan kitlelerin hareketine adını veren olay meydana gelmiş oldu. Kanuni'nin zamanında da Şehzâde Mustafa'nın idamıyla fırsat bulan Celâlîler
Düzmece Mustafa diye birinin etrafında toplanarak devlete isyan ettiler. Şehzâde Bâyezid'in durumu ise
İran Şahının da tahrikiyle tam bir isyana dönüştü. Alevîlik davasıyla isyan eden Celâliler arasında Sülün
Baba Zünnun
Domuzoğlan
Karaisalı Cemâatinden Veli Halife ve nihayet Hacı Bektaş-ı Veli'nin neslinden olduğunu iddia eden Âsi Kalender bulunmaktadır.İkinci safha ise
Osmanlı Devleti'nin hukukî
sosyal ve iktisâdî hayatının bozulması ve bunun neticesinde devlet teşkilâtında kayırmaların
baskıların
zulümlerin ve rüşvetin artması üzerine
bu sebeplerden biriyle devlete kırgın olanlarla daha evvel Celâlî isyanlarının temelini teşkil eden mezhep mücadelesinin birleşmesi safhasıdır. Bu ikisi başlayınca
Osmanlı devleti kontrolü çok ciddi manada kaybetmiştir. Bu kontrolün kaybı
hem hukukî alanda ve hem de malî alanda yanlışlıkların ve zulümlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Biraz evvel gördüğümüz gibi
artık düzenli bir hukuk sisteminin devamı olmak üzere yeni çıkarılan kanunlar ve bunlara göre verilen aaakireler değil
meydana gelen haksızlıkları önlemek ve kanunların tatbik edilmezliklerini ortadan kaldırmak için çıkarılan adâletnâmeler gündemdedir.İşte bu noktada devletin idaresinden hoşlanmayan gruplar
bu öfkelerini ortaya koymak üzere bir çıkış yolu aramışlar ve devlete baş kaldıran her reisin maalesef arkasında yer almaya başlamışlardır. Bunlara Safevi devletinin tahriklerini ve de seferlerde alınan kötü neticeleri de ekleyince
Osmanlı Devleti'nin en az 200 yılına damgasını vuran Celâlî isyanları ortaya çıkmıştır. Bu sebeplerden bazılarını şöylece özetlemek mümkündür:1) Osmanlı Devleti'ni yücelten hukuk ve adalet sistemindeki bozulma bu isyanların birinci sebebidir. Zira devlet görevlileri
adaleti arka plana itince ve re'âyâya ağır vergiler salmaya başlayınca
vatandaş devletinden her geçen gün soğumuştur. Bir taraftan idarecilerin zulmüne ve diğer taraftan Celâlilerin baskısına dayanamayan halk
celây-ı vatan ederek yani evini yurdunu terk ederek çoğunlukla bir başka Celâli grubuna karışıyordu.2) Osmanlı iktisâdî hayatındaki bozulma önemli bir isyan sebebiydi. Bir tarafdan refah ve lüks ve diğer tarafdan da buna ulaşmak için başvurulan rüşvet yolu
bunların yanında vatandaşın vergi ve fakirlik kıskaçları arasında kalması
insanları isyana teşvik ediyordu. III. Murad devri Osmanlı Devleti'nde enflasyonun yaşandığı ilk dönemdir. Bu yüzden yeniçeri isyanları da başlamıştır.3) Osmanlı Devleti'nin savaşlarda zafer yerine mağlubiyetler alması da isyanların önemli sebepleri arasındadır. Mesela uzun süren Osmanlı Avusturya savaşları
halkı bıktırmış ve psikolojik açıdan insanları devletten soğutmuştur. Bu arada bir ateşli silah olarak tüfeğin Anadolu'da bol miktarda bulunması da
tarihçiler tarafından
savaşlar kadar isyanlara sebep olarak gösterilmektedir.4) İlmiye sınıfının bozulması ve devlet işlerinde ehliyet yerine yakınlara ve dostlara görev verilmesi
devlete isyan edenlerin maalesef kalitesini yükseltmiştir. Yani Celâlîler
eskisine nazaran daha güçlü reisler çevresinde toplanmaya başlamışlardır. Devlet hayatında yanlış uygulamalardan rahatsız olan bazı vasıflı devlet adamları da
maalesef patlamaya hazır bomba gibi duran isyancı grupların başlarına geçebiliyorlardı. Karayazıcı
Deli Hasan
Tavil Ahmed ve Canboladoğlu isyanları bunlara misâl olarak verilebilir.II- III. Mehmed devrindeki belli başlı Celâlî isyanları
III. Mehmed devrinde Osmanlı Devleti'ni perişan eden bazı Celâlileri kısaca anlatalım:
Karayazıcı İsyanı: III. Mehmed devrinde devam eden Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında ilk büyük Celâlî isyanını başlatan Karayazıcı Abdülhâlim
aslında Osmanlı Devleti'nde sekbanbaşılık ve subaşlık gibi görevlerde bulunan ve eşkıyayı sindirmek üzere Malatya tarafında il erlerine yiğitbaşı olarak tayin edilen bir şahıstır. İsyan ettikten sonra çevresine topladığı levent ve sekbanlarla
Urfa civarını yağmalamış (1596); Cığala-zâde Sinan Paşa'nın yanlış siyâsetinden rahatsız olan 30.000 kapıkulu da kendisine katılınca iyice azıtmıştır. Urfa'yı zapteden Karayazıcı
Hâlim Şah adıyla fermanlar bile göndermiştir. Sokullu-zâde Hasan Paşa'nın takipleri sonucunda Samsun taraflarına çekilen Karayazıcı vefat ettikten sonra
teşkilâtın başına oğlu Deli Hasan geçmiştir. Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa'nın kendisini Bosna Beylerbeyisi ve çevresindeki ileri gelenleri de belli görevlere getirip Avusturya Seferine göndermesiyle bu büyük gaile ortadan kalkabilmiştir (1603). Avusturya ve İran seferleri yüzünden devlet Celâlilere karşı tam bir varlık gösteremiyor ve vatandaşını bu asilere karşı koruyamıyordu. 1608 yılına kadar Anadolu'da büyük kaçgunluk denilen bıkkınlık dönemi yaşandı ve halk perişan oldu.Tavîl Ahmed İsyanı: Sekbanlıktan yetişme olan Tavîl Ahmed de
1605 yılında çevresine topladığı eşkıya ile Gezdehan Ali Paşa ve Nasuh Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu mağlup edecek kadar güçlenmiştir. Buna çok üzülen I. Ahmed
başa çıkamadığı Tavil Ahmed'i Şehrizor Beylerbeyliğine tayin ederek bu sıkıntıdan kurtulmuştur. Ancak oğlu Mustafa
babasının isyanını devam ettirerek Bağdad'ı teslim almıştır (1607). Daha sonra Kuyucu Murad Paşa bunu sindirmekte muvaffak olmuştur.Canboladoğlu Ali Paşa İsyanı: Maalesef Celâlîlerin en güçlüsü bu idi. Dedesi Canbolad Bey
Yavuz zamanında kendisine yurtluk verilen Kürt Beylerindendi. Cığala-zâde Sinan Paşa'nın kardeşi (bazı kaynaklarda yeğeni) Hüseyin Paşa'yı idam etmesiyle birlikte
Kilis ve çevresinde isyan bayrağını çekti. Bağımsızlığını ilan etti ve ordu tertip ettirdi. Adına hutbe okutup para bastırdı. Çok tehlikeli hale gelen bu isyan da 1607 yılında yine Kuyucu Murad Paşa tarafından bastırıldı.Kısaca Celâlî isyanları
bataklıkta üreyen sivrisineklerdi ve maalesef zikredilen sebeplerle
Osmanlı Devleti'nin beyni olan Anadolu
idarî
sosyal
hukukî ve iktisadî sebeplerden dolayı Celâlî üreten bir bataklık haline gelmişti .III- Kuyucu Murâd Paşa ve Osmanlı tarihinde zulmün kötü misâli olarak gösterilmesi nedenleri
Peçevî
bu büyük devlet adamını
"Bu ol vezir-i azamdır ki
Memâlik-i Âl-i Osman'ı eşkıyadan temizlemişdir ve 500 yıl önce Şeyh-i Ekber Hazretleri (Muhyiddin-i Arabî) Kuyucu Koca diye ona işaret ile kitabına yazmıştır" şeklinde kısaca anlatmakta ve daha fazla izahın gerekli olmadığını ilave etmektedir.Aslen Hırvat olan bu devlet adamı
sırasıyla kethüdâ
sancak beği ve ardından Diyarbekir
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyiliği ve nihayet 1015/1606 yılında vezir-i azam olmuştur. Anadolu'daki eşkıyayı katletmiş ve katlettiği eşkıyayı kuyuya attırdığı için de Kuyucu lakabını almıştır. 90 yaşına kadar istikametli bir hayat yaşamış ve Padişah'ın Baba iltifatına mazhar olmuşlardır.O halde neden bu devlet adamının aleyhinde fazlaca konuşulmaktadır?
Bilindiği gibi
III. Murad devrinde Anadolu'da başlayan Celâlî isyanları
III. Mehmed devrinde artarak devam etmiş ve özellikle mezhep mücadelesini esas alan Kalenderoğlu'nun isyanı ile
Anadolu yakılıp kavrulmaya başlamıştır. İşte Anadolu'nun isyanlarla kıvrandığı ve bu sebeple de Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir ilke imza atarak 1606 yılında Zitvatorok Andlaşmasını imzalamaya mecbur kalması üzerine
Kuyucu Murad Paşa
Osmanlı padişahının fermanıyla aşağıdaki başarılara imza atmıştır.1) Murad Paşa'nın ilk üzerine yürüdüğü Celâlî
Konya'daki Saracoğlu Ahmed'dir ve çevresine 30.000 kişi toplayacağını söyleyen bu eşkıya hemen idam edilmiştir. Bunu Silifke ve Adana'yı işgal eden Cemşid ve Muslı Çavuş eşkıyalarını temizlemek takip etmiştir.2) İkinci önemli işi
bir türlü durdurulamayan Canbolad Oğlu ve de Lübnan ile Suriye taraflarında baş kaldıran Dürzi eşkıyalardır. Canbolad Oğlu ile 1607 yılında İskenderun yakınlarında yaptığı muharebeyi kazanan Murad Paşa
Canbolad Oğlu'nun İstanbul'a teslim olmaya ve Dürzi liderlerini de kaçmaya mecbur etmiştir.3) Asıl problem olan Kalenderoğlu Pîrî veya Mehmed'e gelince
aslında eski bir çavuş
kethüda ve hatta mütesellim olarak görev yapan bu şahıs
1604'de isyan etmiş ve Anadolu Beylerbeyini mağlup ederek Manisa ve çevresini hâkimiyeti altına almıştı. Üzerine yürüyen Murad Paşa'dan çekinen Kalenderoğlu önce Ankara sancak beyliğini kabul etmiş
ancak halk kabul etmeyince yeniden isyan ederek ve de Canboladoğlu kuvvetlerinden kaçanları da çevresine toplayarak 30.000 kişilik bir kuvvetle Bursa ve çevresini yakıp yıkmıştır (1607). Bu olay İstanbul'da duyulunca büyük heyecan uyandırmıştır. İstanbul'a gelmesinden korkulan Kalenderoğlu'nun üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetleri bozguna uğramış ve komutanları öldürülmüştür. Bu bozgun Ege'deki bir çok şehrin de yakılıp yıkılmasına sebep olmuştur. Kovalamacalar sonunda Murad Paşa
1608 yılında Göksun taraflarında Kalenderoğlu ile karşı karşıya gelmiş ve kuvvetlerini dağıtınca Kalenderoğlu destek aldığı İran'a sığınmıştır. Nitekim ona destek veren Tavil'in kardeşi Meymun ve benzeri eşkıyalar da neticede İran Şah'ına iltica etmişlerdir.4) Murad Paşa'nın görevi bununla da bitmemektedir. Bayburt'ta Murad Hânîler ve Beyşehir'de ise Emîr Şâhî denilen eşkıyayı tamamen ortadan kaldırmıştır. Kısaca bir asra yakın Osmanlı Devleti'ni alt üst eden Celâlî isyanlarını Murad Paşa sona erdirmiştir. Tarihlerin kaydettiğine göre
Kuyucu Murad Paşa'nın üç sene süren bu eşkıya temizleme hareketi sırasında
50.000 küsur eşkıya öldürülmüştür. Elbette ki bunlar arasında masum olanlar da vardır ve bulunabilir. Ancak aleyhteki ithamlar tamamen
mezhep taassubundan kaynaklanan ve tek taraflı olan abartmalardır .IV. Cağaloğlu (Cigala-zâde) Sinan Paşa'nın dönme ve hâin olduğu ve Celâlî isyanlarına onun sebep olduğu şeklinde iddialar ve ve bu iddiaların gerçek yönü
Cigala
İtalyan asıllı büyük bir komutan olan Visconte di Cicala'dır. Oğlu Scipione Cicala 1560 yılındaki Cerbe zaferi sırasında İslâm gazileri tarafından esir edilmiş ve Kanuni'nin döneminde Enderun'a verilmiştir. Daha sonra Yeniçeri ağalığı
beylerbeyilik ve kaptan-ı deryalık gibi görevlere gelen ve adı da Müslüman olması hasebiyle Cigala-zâde Sinan Paşa olan bu zat
Lala Mustafa Paşa zamanında vezirlik makamına getirilmiş ve özellikle İran ile yapılan savaşlarda büyük bahadırlıklar göstermiştir. III. Murad zamanında 1596 yılında kazanılan Haçova Zaferinde gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle
Hoca Sa'deddin Efendi ve Kızlarağası Gazanfer Ağa'nın etkisi ile vezir-i azam olur. Ancak 45 gün süren bu görev
tekrar İbrahim Paşa'ya iade edilir.Tarihçilerin kaydettiklerine göre
Cigala-zâde Sinan Paşa'nın tenkit edilen üç önemli kusuru bulunmaktadır:Birincisi
Haçova zaferinden kısa bir süre önce ordu bozgunla karşı karşıya gelme ihtimali üzerine önemli sayıda askerler kaçmıştı. Zaferden sonra kaçanları tesbit etmek üzere yoklama yaptırması ve 30.000 askerin dirliğini kesmesi ve hatta bir kısmını öldürmesi
asker içinde büyük kargaşalara sebep oldu.İkincisi
Haçova Savaşına gelmediğini ileri sürerek Kırım Hanı Gâzî Giray'ı azlederek yerine acemi olan kardeşi Fetih Giray'ı getirmesi ve bunun da Kırım'da büyük kargaşalara vesile olmasıdır.Üçüncüsü ve bizce en önemlisi
sert mizaçlı ve fazla tenkitçi birisi olması ve makamına uygun düşmeyecek şekilde
"Yakın geldin
uzak durdun" gibi sudan sebeplerle insanları çokça tenkit etmesidir.Özellikle Osmanlı Devleti'ni Türk düşmanı dönmelerin istila ettiğini iddia eden ve Osmanlı Devleti'nin ümmet anlayışını tenkit eden bazı araştırmacılar
Cigala-zâde'nin
Türk düşmanı Papa VII. Clement'in ajanı olduğunu
bu konuda Rinieri adlı bir müellifin 1898 yılında VIII. Clement ve Cağaloğlu Sinan Paşa adlı eser yazarak bunu belgelerle ispatladığını ileri sürmektedirler. Osmanlı tarih kaynaklarında
onun ahlakı ile alakalı güzel şeyler söylenmese de
ajanlığı ve Hıristiyanlığı ile ilgili tek kelime zikredilmemektedir. Bu tür iddiaların ve hatta adı geçen kitabın
Papa'nın Fâtih'e gönderdiği mektuplar gibi olması da mümkündür. Yani Papa
böyle bir Osmanlı devlet adamını kullanmak istemiş olabilir. Ancak kullandığına ve bu zatın da Hıristiyanlıkta devam ettiğine dair Osmanlı kaynaklarında bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1593'de kardeşi Carlo'nun İstanbul'a gelmesi ve ertesi yıl da kendisinin doğum yeri olan Messina'ya gitmesi bu çeşit dedikoduların çıkmasına sebep olmuştur .