nigbolu zaferi
Niğbolu Muharebesi (İngilizce: Battle of Nicopolis, Bulgarca: Битка при Никопол, Bitka pri Nikopol; Macarca: Nikápolyi Csata, Rumence: Bătălia de la Nicopole) 24 Eylül 1396'da Osmanlı ordusunun Macaristan, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu, Fransa, Eflak, Lehistan, İngiltere Krallığı, İskoçya Krallığı, Eski İsviçre Konfederasyonu, Venedik Cumhuriyeti, Genova Cumhuriyeti, St. Jean Şövelyeleri askerlerinden oluşmuş bir Haçlı Ordusu'yla Tuna Nehri üzerinde bulunan Niğbolu kalesi yakınlarında yaptığı ve Osmanlı zaferiyle sonuçlanmış bir savaştır. Bu savaş aynı zamanda Niğbolu Haçlı Seferi (Crusade of Nicopolis) diye de anılmakta olup Ortaçağın sonuncu büyük Haçlı Seferi olarak da nitelendirilmektedir. Bazı kaynaklarda savaşın tarihi 28 Eylül olarak verilmiştir.
1394'te Bulgar Çarı İvan Sişman'in geçici başkenti olan Niğbolu Türk ordusunca fethedilerek Osmanlı Devleti'ne katılmıştı. Şişman'ın kardeşi İvan Srtasimis hala Vidin kalesini elinde tutmakta idi ama Osmanlı devletine yıllık haraç ödeyen bir vasal devlet statüsüne girmişti. Macaristan Krallığı ile Osmanlı Devleti arasinda bulunan tampon devletler Osmanlılara katılmış ve bu iki devlet sınır komşusu olmuslardı. Venedik Cumhuriyeti Dalmaçya kıyılarında ve Mora'da bulunan kolonilerin ve ticari üs olarak kullandığı limanların Türklerin eline geçip Venedik'in Adriyatik Denizi, İyon Denizi ve Ege Denizi'ndeki egemenliğini ortadan kaldıracağından endişe etmekteydi. Ceneviz Cumhuriyeti ise Osmanlı Devleti'nin Boğazlar ve Tuna Nehri üzerindeki hakimiyetinin Karadeniz'deki ticaret üsleri olan Kefe, Amasra ve Sinop'u tehdit edeceğini, hatta I. Bayezid'in kuşatıp ablukaya aldığı İstanbul'un karşısında bulunan Galata'yı fethedeceğinden kuşkulanmaktaydı. 1394'te Papalık hala birbirine rakip ikiye bölünmüş durumdaydı ve bir Papa Fransa'da Avignon'da diğeri ise Roma'da bulunmaktaydı. Avignon Papası IX. Boniface bir beyanname yayınlayarak Türklere karşı yeni bir Haçlı Seferi açtığını ilan etti. İngiltere ve Fransa krallıkları birbirleriyle yaptıkları ufak aralıklarla çok uzun süren Yüz Yıl Savaşları'nın bir barış aralığıda idiler ve İngiliz Kralı II. Richard ve Fransız Kralı VI. Charles bir Haçlı seferinin finansmanını sağlama hususunda anlaşabilmişlerdi. Fransız Kralı delegeleri Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu imparatoru olan ve aynı zamanda Macaristan Kıralı olan Sigismund ile 1393'ten beri böyle Haçlı Seferi için müzakereler yapmaktaydılar. Yapılan ilk plana göre Norman-İngiliz John of Gaunt, Fransız Orleans Dükü Louis ve Burgunya Dükü Cesur Filip 1395'te sefere başlayacaklar, ondan sonra Fransız ve İngiliz kralları VI. Charles ve II. Richard onları 1396'ta takip edecekti. Ancak bu plan 1396 başında bir kenara bırakılıp Nevers'li Korkusuz Jean çoğunluğu Burgundili süvarilerden oluşan 10.000 Fransız ve 1.000 İngiliz askeri ile sefere başladı. Almanya'da Rheinland-Pfalz, Bavyera ve Nürnberg Korkusuz Jean'ın emrine 8.000 asker sağladı. Sigismund ise İmparatorluk ülkesinden 8.000 ve Macaristan'dan 6.000 olmak üzere 14.000 kişi ile sefere katıldı. Korkusuz Jean komutanlığındaki kuvvetler Temmuz 1396'da Buda'ya ulaşarak Sigismund'un komutanlığı altındaki güçlerle birleştiler. Bu kuvvetler Hristiyan Katolik olmakla beraber Ortodoks Hristiyan olan Eflak Kralı Mircea ve ordusu da bu Haçlı Seferine katılmak için çok mücadele verdi.
Haçlı ordusunun stratejik planı Buda'da kararlaştırıldı. Sigsmund Osmanlıların hemen toplanabilen ordularla hücum edeceğini ummaktaydı ve Eflak Kralı Mircea böyle durumlarda Osmanlı eyalet ordularına karşı bazı başarılar sağlamıştı. Fakat bu seferde beklenen olmadı. Ama sonunda ordunun Tuna Nehrini takip ederek ilerlemesi ve Karadeniz'de toplanan donanma güçlerinin de Tuna'ya girerek destek sağlamasına karar verildi. Haçlı ordusu Tuna'nin sol kıyısını takip ederek öncü Macar ordusu, sonra Fransızlar ve Burgundililer ve Kral Sigismund ve ana Macar ve Alman ordularının artçılığı düzeniyle yürüyüşe geçtiler. Bir diğer Macar ordusu ise Karpatları geçerek Eflak'a inip Eflak Kralının rakibini Transilvanya'dan atmayı başardı. Eflak Kralı Mircea ise Tuna ağzından giren Haçlı donanmasının yanından doğudan ilerledi. Haçlılar Osmanlı garnizonlarının bulunduğu bazı kalelere hücum ettiler. Bunlar arasında Osmanlı devleti vasalı olan Bulgar Kralı'nın kardeşinin elinde bulunan Vidin kalesi de bulunuyordu. Vidin iç kalesinde direnme yapan Voynuklardan oluşan Osmanlı güçleri iç kale alınınca katliamdan geçirildi ve 200-300 Fransız bu kazanımdan dolayı şövalye olarak ilan edildiler. Tuna kenarında çift kale duvarlı Rahova kalesi ise bir nehir geçiş yolunu savunmaktaydı. Osmanlı garnizon komutanı Kral Sigismund'a bir elçi gönderek askerlerine dokunulmazsa silahlarını bırakıp kaleyi teslim edebileceğini bildirdi ve Kral Sigsmund bunu kabul etti. Fakat diğer Haçlılar, özellikle Fransız ve Burgundili şövalyeler, bunu kabul etmeyip şehirdeki hem müslüman hem de Ortodoks Hristiyan olanların çoğunu katlediler ve kendilerine göre bir seçim yaparak büyük grup işe yarıyanları esir olarak yanlarına aldılar. 10 Eylül'de Venedik, Ceneviz ve St. Jean Şövalyeleri gemilerinden oluşan Haçlı donanması Tuna'dan gelerek Niğbolu kalesi önünde demir attılar. Niğbolu çok önemli bir nehir geçiş noktasi ve nehir limanı idi; nehre bakan bir sarp kayalığın üzerinde çok korunaklıbir kaleye sahipti. Kale yeniden tamir görmüştü ve çok iyi donanımlı bir Türk garnizon kuvveti kalede bulunmaktaydı. Kale komutanı çok tecrübeli Doğan Bey idi. Önce Fransız ve Burgundili askerler karadan gelip kalenin yakınlarında kamp kurdular. Kral Sigismund ve ordusu ise kalenin öbür tarafında şehirin karşında kampa girdiler. Fransız ve Burgundililer birkaç merdiven taşımaktaydılar ve Macarların ise lağım kazma birlikleri vardı. Her iki grup da kuşatma için gerekli silahların ellerinde bulunmadığından şikayetçi idi; halbuki nehirde demirli donanmada birçok mancınık ve benzeri kuşatma icin gerekli savaş aletleri bulunmaktaydı ve kara ordularından kimse bunları istemeyi düşünmemişti. Kaleye hücum edip alma yerine, uzun bir kuşatma ile kaleyi ablukaya alıp yiyecek ve içecek bitinceye kadar bekleme taktiği tercih edildi. Haçlı komutanları Osmanlı Sultan'ının Haçlı istilasından haberdar olmadığını; olsa bile bu uzak kaleye yetişme imkânı olmadığını düşünmekte idiler ve bu nedenle güneye devamlı bir keşif birliği göndermekten kaçınmışlerdı.
Yıldırım Bayezid'in 1395'te İstanbul'u ikinci defa kuşatmakta iken yeni bir Haçlı ordusu hakkında haberi oldu. Osmanlı istihbaratı iyi çalışmıştı. Esasen İstanbul Boğazı'ndan geçen ve Haçlı donamasına iştirak edecek olan gemiler görülmekteydi. Ayrıca Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos'un Macar Kralına gönderdiği Yıldırım'ın Haçlı ordusundan haberdar olduğuna dair mesaj da Osmanlıların eline geçmişti. Haçlı ordusu Buda'ya eriştiği zaman Yıldırım İstanbul kuşatmasını çoktan bırakmış bulunuyordu. Gazi Evranos Bey komutasındaki akıncılar hemen ilerlemişler ve Osmanlı ordusunun güzergahı için keşif yapmaya başlamışlardı. Bayezid İstanbul'un ablukası için az sayıda birlikleri geri bıraktı ve bu yüzden Bizanslılar donanmalarını Tuna'ya gönderemediler. Bayezid, Rumeli eyaleti ordularının düşmana hücum etmemesini ve Osmanlı ordusunun Edirne ve Filibe arasında toplanması emrini vermişti. Tecrübeli Sadrazam Kara Timurtaş Paşa tarafından organize edilen Rumeli ve Anadolu eyalet orduları büyük bir hızla burada toplanmaya başladılar ve Meriç kıyısına hemen hasıl oldular. Vasal devletlerden de önemli katkı sağlayanlar oldu. Özellikle Sırplar Stefan İstavan Lazerovic komutasında Filibe'ye geldi ve ana Osmanlı ordusu ile Şıpka Geçidi guneyinde birleşti. Ana Osmanlı ordusu ise toplanma mevkiinden Ağustos sonunda hızla yola çıkıp 20 Eylülda Şıpka Geçidi'nden geçip 21-22 Eylül'da Tırnova'ya vardı. Burada ilk defa bir Haçlı keşif birliği ile karşılaştılar. Osmanlı keşif birlikleri ise Niğbolu'ya yetişip Haçlı ordularının kale önünde ordugahta olduklarını gördüler. 24 Eylul'da Bayezid ve ana Osmanlı ordusu Niğbolu'nun birkaç kilometre güneyine geldi ve Yıldırım'ın otağı burada bir tepe üzerine kuruldu. Osmanlı tarihçileri ana ordunun Niğbolu önüne varışının akşam üstü olduğunu yazmaktadırlar. Ordu kampı kurulana kadar Yıldırım'ın karanlıktan faydalanarak kale duvarları önüne geldiğini ve Doğan Bey'e bağırarak sabaha kadar direnmesini emrettiğini ve Doğan Bey'in yeterden bol yiyeceği oldugunu ve moralin iyi olduğunu bildirdiği ve Sultan'ın kale önüne geldiği için hiç yenilgi imkânı olmadığını söylediğini yazarlar.
Yıldırım Beyazid Edirne'den Tuna Nehri kıyısında bulunan Niğbolu Kalesine 24 saat gibi kısa bir sürede ordusuyla beraber ulaştı. Adına yaraşır bir süratle gelen Sultan Yıldırım Bayezid, Divanı toplayarak durum değerlendirmesi yaptı. Deneyimli kumandanlardan bazıları kalabalık Haçlı ordusunu korkutmak suretiyle bozguna uğratmaktan yana tavır takınmış ve hatta elde bulunan develeri Balkanlardaki halkların pek görmediklerini belirterek bu hayvanları kullanarak haçlıları bozguna uğratabileceklerini ifade etmişlerdir. Yıldırım Bayezid ise böyle bir saldırıyı mertçe bulmadığı için reddetmiştir. 25 Eylül 1396 günü kendinden aşırı emin Haçlı birlikleri Osmanlı süvarilerinin amansız akını karşısında bozguna uğramış adeta bir baskın yemişlerdir. Savaşın başlarında tepeden tırnağa zırhlı seçkin şovalye birlikleri Osmanlıların öncü birliklerine kayıplar verdirmiş ve onları kovalamak için ilerledikçe Türk askerlerinin daha önceden yerlere sapladıkları kazıkların olduğu bölgeye gelmişler ve atlarla ilerlemenin mümkün olmadığını görünce atlarından inmişlerdir. Ancak ağır zırhlı olduklarından dolayı çabucak yorulmuşlardır. Böylece Türk ordusunun savaş planı tam anlamıyla devreye girmiş, tepelerin ve ağaçlıkların olduğu yerde konuşlanan Türk ordusunun asıl gücü savaşa dahil olunca şövalyelerin Jean de Vienne gibi ünlü komutanları da dahil tamamına yakını imha edilmiştir.
Haçlı ordusunun geçtiği yerde Müslümanları ve hatta Ortodoksları katlettiğini öğrenen Yıldırım Bayezid çok öfkelendi. Soylular bir kenara ayrıldıktan sonra yere bir kazık çakıldı ve boyu bu kazıktan uzun olan tüm diğer esirler idam edildi. Niğbolu Savaşı, Osmanlı'nın ilk zamanlarında esirlerin öldürüldüğü tek savaştır. Ancak çocuk yaştaki Haçlı askerlerinin canı bağışlandı ve onlar da Müslüman olarak yetiştirilmek üzere Türk ailelerine gönderildi. Soylular ise fidye karşılığı serbest bırakıldı. Niğbolu savaşında türkleri ilk defa tanıyan ve Yıldırım Bayezid'in kumandanlığına ve kahramanlığına hayran kalan Korkusuz Jean,esaretten kurtulursa bir daha türklere kılıç çekmeyeceğine dair yemin etmiştir.Fidye karşılığında serbest kaldıktan sonra Yıldırım Bayezid kendisini çağırarak "Ettiğin yemini sana iade ediyorum.Aksine eğer şerefini koruyan bir adam isen silahını al ve Hristiyanlığın bütün kuvvetlerini aleyhime topla.Böylece bana kazanmak için yeni fırsatlar tanımış olursun.Zira ben ancak Allah'ın dinini yaymak ve Onun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim" demiştir. Çok sonraları Timur, Ankara Savaşı'nı kazandıktan sonra Avrupa hükümdarlarına elçiler gönderecek ve onların yenemediği Bayezid'i kendisinin yendiğini övünerek bildirecekti. Niğbolu Muharebesinden sonra Osmanlı akıncıları Macaristan içlerine kadar girerek pek çok ganimetle döndüler. Balkanlarda Osmanlıları yenmenin mümkün olmadığı ortaya çıktı. Vidin Prensliği de ilhak edilerek Bulgar Krallığı tamamen ortadan kaldırıldı.