bostanci firini
bostancı fırınıBalıkhâne Kasrı’na kapatılan son devlet adamı ise 1822 de azledilen Sadrazam Hacı Salih Paşa idi. Îdamdan güç belâ kurtulmuştu
Sarayda böyle kötü bir şöhrete sahip Balıkhâne Kasrı, padişahın gazâbına uğrayanların, “Kapı arası”nda tutuklanarak, cezâlarının infâz edilmek üzere hapsedildikleri ve haklarındaki ferman gelene kadar, ölümle yaşam arasında gidip geldikleri, ecel terleri döktükleri yerdi.
Mahkûmlar için “Balıkhâne” korkunç bir kelime idi. “Götürün Balıkhâneye” sözü, ölüm demekti. Bir diğer korkunç kelime ise “Bostancı Fırını”. Topkapı Sarayı 1. avlunun ziyârete kapalı kısımlarında bulunan fırının yanındaki küçük bir hapishâneydi burası. Burada infaz öncesi konuşturulmak istenen mahkûmlara işkence de yapılır ve bu işkencehâne fırının hemen arkasında olduğu için buraya da fırın denirdi. “Fırına götürün” demek işkence veya îdam emri demekti. Îdam edilecek kişiler, haklarındaki ferman çıkana kadar Bostancıbaşı tarafından tutuklanmış olarak fırında beklerlerdi. Bostancıbaşı hapsinden sağ kurtulan da pek olmazdı.
Balıkhâne Kasrı ve Bostancı Fırınından başka, borçlular Baba Cafer Zindanına, siyasî suçlular, tutuklanan yabancı sefîrler Yedikule Zindanlarına atılırdı.
Fatih’ten beri birçok mahkûmun son nefeslerini verdiği bir diğer mekân da Yedikule Zindanları. Ve îdamların infâz edildiği Zindan Kulesi. Bizanslı mahkûmlardan Osmanlılara kadar birçok zavallının ölüm çığlıklarının duvarlarına sindiği bu korkunç kule, kapısından içeri adım atanın, bir daha çıkamayacağını bildiği, uğursuz ve korkunç bir zindan idi. Sıradan bir Osmanlı vatandaşından, Padişah Genç Osman’a kadar nice zavallının kanını içen bu zindan, ilk îdam edilen Osmanlı sadrazamı Çandarlı Halil Paşa’dan, son idam edilen sadrazam Benderli Ali Paşa’ya kadar birçok önemli zevâtın da ölümle buluşma noktası olmuştu.
Siyâsî suçluların kellesi, sarayda cellât çeşmesi önünde kesilir ve seng-i ibrette sergilenirdi. Halktan ve sıradan şahıslar, umûmiyetle suçu işledikleri ya da yakalandıkları yerde veyâhut Yavuz Selim Camii’nin Haliç’e inen kısmı Parmakkapı’da asılarak îdâm edilirlerdi. Yeniçerilerin îdâmı ise, ocak içinden yetişen cellâtlar tarafından, Rumeli Hisârı’ndaki zindanda yapılırdı. Ve idâm, hisarın burçlarından atılan tek pârelik bir top sesiyle duyurulurdu. Top sesi, bir yeniçerinin daha ölümünün sesiydi.