osmanli da korsanlar
Osmanlı da Korsanlar haydut değil deniz gazilerimizdir
Osmanlı belgelerinin kendi yönetiminde çalışan korsanları “korsan” diye adlandırmaması da gösteriyor ki, bunlar, Avrupalıların anladığı manadaki korsanlıkla geçinen “pirate”lar değildi. Peki neydi? Bostan, Müslüman korsanların devletten bağımsız olarak hareket ettikleri zaman bile İslam hukukunun sınırları içinde kalmış olduklarının altını ısrarla çiziyor. Ona göre, bu sebeple Osmanlı korsanları birer haydut değil, aslında birer deniz gazisidir. (Guzât fi’l-Bahr)
Korsanlığı, işi gücü sırf şirretlik olan insanlar tarafından yapılan bir tür su üstü soygunculuğu olarak algılamak yanıltıcıdır. Bu insanlar, daha kârlı iş alanları doğduğunda (taşımacılık veya alış-veriş gibi) mesailerini bu alanlara kaydırıyor, genellikle işsiz güçsüz kaldıkları dönemlerde bizim anladığımız anlamda korsanlıkla iştigal ediyor, gemilere, esir ve ganimetleriyle birlikte el koyuyor, bazı liman şehirlerinden haraç alıyorlardı.
Batı dillerinde bunun adı, “corsair” (korsan) değil, “pirate”dır. Bir de belli bir devlet veya siyasi güç adına yasal korsanlık yapanlar vardır ki, bunlar aslında sefer zamanı, donanmanın bir parçası olarak iş görürler, diğer zamanlarda ‘izinli olarak’ ve düşmanın gücünü zayıflatmak maksadıyla rakip tarafın gemi ve limanlarına yönelik harekâtlarda bulunurlardı. İşte adı daha sonra Barbaros Hayreddin Paşa olan Hızır Reis ve kardeşleri, baştan beri, ya Memluk Sultanı’nın, ya Manisa Valisi Şehzade Korkut’un ya da Kanuni Sultan Süleyman’ın emrinde çalışmışlar ve bu yüzden de ticaret yoluyla olsun, soygun yoluyla olsun geçimini sağlayan “pirate”lardan (Avrupalı korsanlardan) farklı bir statü kazanmışlardı
İdris Bostan, Osmanlı korsanlığının haydutluk gibi algılanmasına tepki gösteren değerli bir deniz tarihçisi. Bostan’ın, “Toplumsal Tarih” dergisinde çıkan yazısında, A. Riger adlı Alman araştırmacıdan naklen, Avrupa’da 15. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarında “korsan”ın Hıristiyanlar için kullanıldığını, Müslümanlara ise “levend” denildiğini belirtiyor. Nitekim Osmanlı belgeleri Müslüman “korsanlar”ı, ya “levend reisleri” ya da “gönüllü reisler” diye anmaktadır. Bostan’ın Osmanlı korsanları hakkındaki tespitleri son derece ilginç: “Gönüllü reislerin esas itibarıyla Cezayir’de bulundukları, devlet donanmasının denizlere açıldığı zamanlarda ona katıldıkları, diğer zamanlarda ise üslendikleri yerlerde sahil muhafaza görevi yürüttükleri görülmektedir. Levent reislerinin sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetindeki yerlere ve adalara saldırıda bulundukları zaman “korsan ve harami” kelimeleriyle adlandırıldıkları dikkat çekmektedir.”
Özetlersek, Osmanlı korsanları denizlerdeki akıncılardı, ya da akıncıların denizlerdeki mukabiliydi. Ayrıca Palmira Brummett’in harikulade çalışması (Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, New York, 1994) bu konuya ışık tutmaktadır. Brummett, savaş zamanı haricindeki Osmanlı deniz kuvvetlerinin topuna birden “korsan” denilmesinin Avrupa’da yaygın (ama bilimsel olmayan) bir alışkanlık olduğunu ve bu alışkanlığın gariptir, modern tarihçilikte de devam ettiğini ustaca yakalıyor. Zira resmî donanmalar, seferlerde savaş gemileri yanında korsan gemilerinden de oluşuyordu.
Diğer zamanlar aynı korsanlar, devletten aldığı izin veya emirle harekâta katılıyor, ancak kendilerine önceden tayin edilen yerler haricindeki limanları yağmalarlarsa veya ahidnameyle hakları garanti altına alınmış devletlerin gemilerine tecavüz ederlerse sığındıkları limanlarda yakalanıp hapse atılıyor ve idam ediliyorlardı. Brummet’e göre sırf bu cezalandırma mekanizmasının varlığı bile Osmanlı korsanlarının Avrupalı “pirate”lardan farkını ortaya koymaya yeterlidir.
Nitekim daha Barbaros olmadan bile kazandığı ganimeti Midilli halkıyla nasıl paylaştığını anlatan da kendisinden başkası değildir. Yetim kızları ev ev aratıp çeyizlerini düzdürenler, çarşıda pazarda malı çalınan kimsenin zararını karşılayanlar ve “Kâdir olduğumuz kadar hayır dua almaya gayret edelim” diyenler de bizim “korsan” diye bildiğimiz bu deniz gazileriydi. Tarih, korsanların gözlerinde beliren ışıltıyla sarhoştur.
Osmanlı belgelerinin kendi yönetiminde çalışan korsanları “korsan” diye adlandırmaması da gösteriyor ki, bunlar, Avrupalıların anladığı manadaki korsanlıkla geçinen “pirate”lar değildi. Peki neydi? Bostan, Müslüman korsanların devletten bağımsız olarak hareket ettikleri zaman bile İslam hukukunun sınırları içinde kalmış olduklarının altını ısrarla çiziyor. Ona göre, bu sebeple Osmanlı korsanları birer haydut değil, aslında birer deniz gazisidir. (Guzât fi’l-Bahr)
Korsanlığı, işi gücü sırf şirretlik olan insanlar tarafından yapılan bir tür su üstü soygunculuğu olarak algılamak yanıltıcıdır. Bu insanlar, daha kârlı iş alanları doğduğunda (taşımacılık veya alış-veriş gibi) mesailerini bu alanlara kaydırıyor, genellikle işsiz güçsüz kaldıkları dönemlerde bizim anladığımız anlamda korsanlıkla iştigal ediyor, gemilere, esir ve ganimetleriyle birlikte el koyuyor, bazı liman şehirlerinden haraç alıyorlardı.
Batı dillerinde bunun adı, “corsair” (korsan) değil, “pirate”dır. Bir de belli bir devlet veya siyasi güç adına yasal korsanlık yapanlar vardır ki, bunlar aslında sefer zamanı, donanmanın bir parçası olarak iş görürler, diğer zamanlarda ‘izinli olarak’ ve düşmanın gücünü zayıflatmak maksadıyla rakip tarafın gemi ve limanlarına yönelik harekâtlarda bulunurlardı. İşte adı daha sonra Barbaros Hayreddin Paşa olan Hızır Reis ve kardeşleri, baştan beri, ya Memluk Sultanı’nın, ya Manisa Valisi Şehzade Korkut’un ya da Kanuni Sultan Süleyman’ın emrinde çalışmışlar ve bu yüzden de ticaret yoluyla olsun, soygun yoluyla olsun geçimini sağlayan “pirate”lardan (Avrupalı korsanlardan) farklı bir statü kazanmışlardı
İdris Bostan, Osmanlı korsanlığının haydutluk gibi algılanmasına tepki gösteren değerli bir deniz tarihçisi. Bostan’ın, “Toplumsal Tarih” dergisinde çıkan yazısında, A. Riger adlı Alman araştırmacıdan naklen, Avrupa’da 15. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarında “korsan”ın Hıristiyanlar için kullanıldığını, Müslümanlara ise “levend” denildiğini belirtiyor. Nitekim Osmanlı belgeleri Müslüman “korsanlar”ı, ya “levend reisleri” ya da “gönüllü reisler” diye anmaktadır. Bostan’ın Osmanlı korsanları hakkındaki tespitleri son derece ilginç: “Gönüllü reislerin esas itibarıyla Cezayir’de bulundukları, devlet donanmasının denizlere açıldığı zamanlarda ona katıldıkları, diğer zamanlarda ise üslendikleri yerlerde sahil muhafaza görevi yürüttükleri görülmektedir. Levent reislerinin sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetindeki yerlere ve adalara saldırıda bulundukları zaman “korsan ve harami” kelimeleriyle adlandırıldıkları dikkat çekmektedir.”
Özetlersek, Osmanlı korsanları denizlerdeki akıncılardı, ya da akıncıların denizlerdeki mukabiliydi. Ayrıca Palmira Brummett’in harikulade çalışması (Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, New York, 1994) bu konuya ışık tutmaktadır. Brummett, savaş zamanı haricindeki Osmanlı deniz kuvvetlerinin topuna birden “korsan” denilmesinin Avrupa’da yaygın (ama bilimsel olmayan) bir alışkanlık olduğunu ve bu alışkanlığın gariptir, modern tarihçilikte de devam ettiğini ustaca yakalıyor. Zira resmî donanmalar, seferlerde savaş gemileri yanında korsan gemilerinden de oluşuyordu.
Diğer zamanlar aynı korsanlar, devletten aldığı izin veya emirle harekâta katılıyor, ancak kendilerine önceden tayin edilen yerler haricindeki limanları yağmalarlarsa veya ahidnameyle hakları garanti altına alınmış devletlerin gemilerine tecavüz ederlerse sığındıkları limanlarda yakalanıp hapse atılıyor ve idam ediliyorlardı. Brummet’e göre sırf bu cezalandırma mekanizmasının varlığı bile Osmanlı korsanlarının Avrupalı “pirate”lardan farkını ortaya koymaya yeterlidir.
Nitekim daha Barbaros olmadan bile kazandığı ganimeti Midilli halkıyla nasıl paylaştığını anlatan da kendisinden başkası değildir. Yetim kızları ev ev aratıp çeyizlerini düzdürenler, çarşıda pazarda malı çalınan kimsenin zararını karşılayanlar ve “Kâdir olduğumuz kadar hayır dua almaya gayret edelim” diyenler de bizim “korsan” diye bildiğimiz bu deniz gazileriydi. Tarih, korsanların gözlerinde beliren ışıltıyla sarhoştur.